31 Ağustos 2012 Cuma

DİN VE MEZHEP

     Din nedir, ne değildir? Hiç fil görmemiş bir yere fil getirip karanlık bir ahıra bağlamışlar. Birine, “Bak bakalım fil neye benziyor” demişler. O kişi de filin kulağını tutmuş, “fil yaprak gibi” demiş. Bir diğeri, hortumunu tutmuş, “fil boru gibi” demiş. Eğer o anda biri bir ışık yaksa hepsi de aldandıklarını anlayacaktı. İşte dünya kurulalı “DİN” de böyle, kimi şöyle, kimi böyle demiş durmuş. Yüzlerce peygamber gelmiş, kitaplar inmiş ama “DİN” işte budur denememiş, böylece sayısız “DİN”ler türemiş. Hâl böyle iken, din hakkında bilgi istenirse, biliyorsan söyle, verdiğin bilgine karşı itiraz ederse sus, tartışma, günaha girersin hem de zan altında kalırsın, kâfir diyen bile olabilir.
     Mümkün mertebe din hususunda uluorta herkesle tartışma. “MEZHEP” de böyledir. Dünyada dinler kadar mezhepler de pek çoktur.
     İnsanların yüzde doksanı zaten bilmez. Örneğin, “HANEFİ”ye, “nedir Hanefi mezhebi?” desen bilmez, oysaki Bakara suresi 135. ayeti Hanefi mezhebini açıklar. Hazreti İbrahim aleyhisselam, tek ALLAH’a inanmış, böylece ona “HANİF” denmiştir. Hz. Resul de ALLAH’ın emriyle onun yolunda gitti ve Hanif oldu. Tek ALLAH’ın kulu olmak ve böylece bu yolun yolcuları Hanif oldu, bu inanışta olanlara “HANEFİ” dendi. Peygamberden iki yüz sene sonra mezhep imamları türedi. Kur’an’ı kendi görüş ve anlayışlarına göre tefsir ettiler; iklimlere göre, gecesi uzun gündüzü uzun, coğrafi durumuna göre, çeşitli yöre insanlarının dinden büsbütün uzaklaşmamaları için, dini kolaylaştırmak için ibadetle değişiklikler kondu, örneğin, “ŞAFİİ”, “MALİKİ”, “HANBELİ” gibi sayılı isimler altında yollar çizilerek halklar arasında ayrılıklar oldu ve fakat örneğin “Şafii”yim diyene “nedir Şafiilik?” desen bilmez. Diğer mezhep mensupları da bilmez, babadan, anadan gördükleri gibi, o yol üzerinde yürüyüp giderler. Hâl böyle iken sen sen ol, eğer mezhep, tarikat nedir bilmiyorsan sakın kimseyle tartışma, herkesin kendi görüş ve anlayışı kendinedir. Sen yıllarca kökleşmiş bir inancı asla çeviremezsin. Çeviremediğin gibi, kimsenin din-mezhep, tarikat işlerine karışma. Herkes bu hususta hürdür. Memlekette bu işleri yüklenmiş Diyanet vardır. O müessese gerekeni anlatır, öğretir, sorulara ancak o kişiler yanıt verebilir. Sen en iyisi tartışma. Zira bu işler için yüzlerce kelle uçurulmuş, şehirler yakılmış, yıkılmış yine de biri çıkıp “Din, mezhep, tarikat budur” diyememiş. Herkes din ve mezhebinde hürdür. Herkesin kabı ne kadar alıyorsa, herkesin ALLAH anlayışı bile hep ayrı ayrıdır. Yüce ALLAH, “Bilenle bilmeyen bir olur mu?” demiştir. Hiçbir peygamber kendi devrinde herkesi kendi din ve görüşüne çevirememiştir, din ancak ALLAH’ın yolu, ALLAH’ın dinidir. O istemiş olsaydı bugün bütün dünya insanları tek dinli olurdu. Madem ALLAH istememiş, biz kim oluyoruz da insanları kendi görüşümüze icbar edelim? Edemeyiz, öyleyse susalım, sorulursa bildiğimizi söyleyelim ama zinhar tartışmayalım, üzülür, kendimizi hasta eder, insanların bize düşman olmasına kapı aralamış oluruz.
     Bu hususta ALLAH’ın, peygamberine, “Sen kimseyi zorlama, sen sana verilen emrimi tebliğ etmekle görevlisin, icap ettiğinde cebretmek bana hastır” emri ilahîsine uymak gerekir ve de bu hususta kimseyi ayıplamak bize düşmez. ALLAH’ın da bu hususta hoşnut olmayacağını bilelim ve de bu ayrı ayrı görüş ve inanmış kimselere düşman olmayalım. İnsanları insan olarak bilip, hatır gönül kırmayalım.
     “Leküm diniküm Veliyedin” ayetini iyice kafamıza sokalım. Dinde zorluk, dinde ikrah yoktur. Bunun da yüce Yaratan’ın bir emri olduğunu iyice bilip, tartışmayalım. Başımız ağrımaz vesselam. Yukarıda da belirttiğimiz üzere yakınlarımıza evvelemirde ALLAH’ın hoşuna gitmeyen şeyleri yine bildiğimiz kadarıyla öğretelim, bilemediklerimizi de bilenlerden öğrenelim. Bilmediklerini öğrenmek “FARZ”dır, sünnettir. Hiç kimse her şeyi, her bilgiyi tastamam bilemez, bilen ancak yüce ALLAH’tır. Zaman ilerledikçe ilimler de ilerler, bin yıl önceki bilginlerin bilgileri bugünün bilginlerine yavan gelmektedir. Bugünün ilimleri de gelecek zamanın âlimlerine yavan gelecektir. Zira yüce Kitap kıyamete kadar kalacak ve başka kitap gelmeyecek diyorsa bu yüce Kitap’ta bugün çözülemeyenler ileri zamanlarda elbette çözülecek, zaman en güzel rehber, en güzel âlimdir. Öyleyse bilemediğimiz konular bildiklerimizden çok çok daha fazladır. Geleceği ancak yüce Rab bilir ve gelecekte neler olacağını Ezeli Kitabında (Kitab-ı Kadim) yazmıştır. Zamanın insanları, bilginleri, ALLAH bilgisini o zaman yine ancak ALLAH’ın öğretmesi ile anlayıp halka öğretecek ve böylece her şeyin açığa çıktığı bir gün kıyam olacak ve dünya son bulacak. Öyleyse gelecekten haber vermek pek kolay değil.
     Özetle: Din, mezhep ve tarikat hususunda kimseyle iddia etmek, ayetler üzerinde bilmeden fetvalar vermek ve zorla kabul ettirmeye uğraşmak kendimize zarar verir, en güzeli sevmek, sevilmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder