31 Ağustos 2012 Cuma

EVLATLARINA BEDDUA ETME

     Beddua nedir? Evlatlarına ALLAH’tan zulüm dilemektir ki bu pek yanlış bir davranıştır. ALLAH şer dua edeni nadim eder, zararı dua edene gelir. ALLAH her yaratılanı severek, isteyerek yaratmıştır. Birisi sana gelip, evladını döv, öldür dese ne edersin? Bil ki o senin evladınsa, ALLAH’ın da kuludur. O, kuluna ne edeceğini pek âlâ bilir ve yapacağında hürdür, kimsenin aklına fikrine muhtaç değildir.
     Sakın ola ki evlatlarınıza beddua etmeyiniz. Fîl suresi ne güzel ders veriyor, oku da gör. Habeş komutanı Kâbe’yi yıkmak için gelince yüce resulün dedesi Abdülmuttalip, ALLAH’a, “Ya İlahî, ben bu gücü def etmeye muktedir değilim, bu ev senin evin, bu evi sen koru” deyince yüce ALLAH, ebabil kuşlarını gönderiverdi. Biz de evlatlarımızı yola getiremiyorsak şöyle dua edelim: “ALLAH’ım, ben bu evladımı yola getiremedim, sen bilirsin, sen onu evvela sana muti et, sen terbiye edenlerin en hayırlısı, en güzelisin, sana havale ediyorum”. Hiç kuşkun olmasın ki yüce ALLAH onu öyle terbiye eder ki sen sonunda pişman olmaz, ah vah etmezsin ve hem de sen değil, bilen kişiler bile hayretler içinde kalırsınız. İman ve ALLAH’ı yakinen bilmek budur. ALLAH her iyi duaya icabet eder, inan ve sabırlı ol. Ekilen tohum hemen bitmez, zamana bağlıdır, bekle görürsün. Evladın insanlıkta seni geçer, bunu da bil. “Gülme komşuna, gelir başına” demişler ki doğrudur. İnsan hayatı çok iyiliklere ve çok kötü günlere gebedir, ne oldum değil, ne olacağım felsefesi mühimdir. Hiç kimse kendinden emin olmasın, her an insan değişebilir ve elbette pek çok nedeni vardır. Her işin başı ALLAH olduğuna göre akıl daima O’na uymak zorundadır ve de O’na kayıtsız şartsız, pazarlıksız teslim olur, ancak böylece kendini kimsenin yenemeyeceği bir gücün koruması altına girmiş olur. Yüce ALLAH ise kendine, güzel isimlerinin içinde, “Ben AZİZ’im, kimse beni yenemez ama ben herkesi yener, yok ederim” der. Pek çok ana ve baba da, el âlemin evladını kınar, hor görür ve de kendi evladına toz kondurmaz, evlat için kendilerini gurur cehennemine atarlar. Bu hâl, ALLAH’ın hoşuna gitmez, böyle ana ve baba namzetlerine sakat doğan evlatlar verir; toplumun dışladığı, serseri, rezil, halk yanında nefretle anılan evlatların yetişmesi ve böylece kimsenin evlatlarına bakmaması için sebepler yaratır. ALLAH’ın böyle nahoş sebepler yaratmaması için, her evlat için hayır dualar edilmeli ve “Ya Rab, o evladı ıslah et, o çocuk ne yaptığını bilmiyor; Ya Rab, benim de evlatlarımı halk arasında sevilir, sayılır hâle koy” denmelidir. Kendinden, kendi evladından emin olup başkalarının evlatlarını kınama, başına gelebilir. Durup dururken yüce ALLAH kimseye ceza vermez. Çünkü ALLAH adildir, merhametlidir. Herkesin kalbine göre verir ve başkalarında kusur aramayı sevmez. Ne dedi Yunus;

Nazar eyle ıtıri
Bazar eyle götüri
Yaradılanı hoş gör
Yaradandan ötüri

     Her sahada ALLAH’ın hoşuna gitmeyecek şeylerin arasında bu konu da pek mühim. Ellerin evlatlarını hor görüp kendi evlatlarınla övünme, kibirlenme, elleri kınama, şöyle ederdim, böyle yapardım deme. Deme ki yüce Yaratan’ı gücendirme, her insanın bir yapısı vardır. En iyi ve en uygun evlat terbiyesi sözle değil, yapacağın hareketlerledir.
     Her önüne gelenle atışır tartışırsan, evladına, döv ama dövülme dersen, evladınla kadeh tokuşturursan, onun yanında annesine hakaret eder, döver söversen, ALLAH’ın men ettiği şeyleri yaparsan, hiç düşünme ki bu evlat ileride ilk önce sana saldıracak ve ekilen tohumların nasıl muzır yenilmez yutulmaz meyveler verdiğini göreceksin. En güzel öğüt, bizzat onların, evlatların önündeki hareketlerdir. Temel terbiye, aile terbiyesidir. Sen önce evladına ya da evlatlarına ameli terbiyeyi ver ondan sonra ALLAH’a havale et. Başkalarının çocuklarını misal gösterme, herkes herkesin yaptığını yapamaz, herkesin kapasitesi bir değildir.
     Sen de başkalarına benzemezsin. Bunun için aile terbiyesi temel taşıdır. Böyle bir temele oturtulan bina sağlam olur. Terbiyenin en güzeli en sağlamı Tanrı terbiyesidir. Her işin başı ALLAH olduğuna göre evlatlarımıza karşı ödevlerimizi, görevlerimizi ALLAH’a sığınarak, danışarak yapalım. Ancak iyi yetişmiş bir evlat ile etrafa caka satıp gurur libasına bürünmeyelim. İnsan, evladı yüzünden dünyasını zindan, ahiretini cehennem edebilir. Kurtuluşun anahtarı, Mevlâ’ya şükürdür. Ben çocuğumu şöyle eğittim, böyle yetiştirdim demek iyi değil, zira bu sözler başında ALLAH’ın hoşuna gitmeyen “BEN” sözü vardır. “Çok şükür ALLAH’ım sana, evladım bana fitne olmadı” demek gerek.
     Evladının insanlar arasına çıkabilecek hâle gelmesi ana ve babanın hâl ve hareketine bağlıdır. Bir baba gerek yiyecek gerek giyecek konusunda yalnız kendi nefsini düşünür, evdekileri ihmal ederse o evin evlatları da ihmalci olur. Onlar da ileride yalnız kendilerini düşünürler.
     Konumuz evlat olduğuna göre, pek çok anne ve baba hep oğlu olsun ister. Kız olunca pek memnun olmazlar oysaki yüce Mevlâ, Kur’an-ı Kerim’inde “Kızın oldu denilince yüzünü buruşturur, ne bilirsin sen, yine düşün” diyor. ALLAH’a çok şükür ki düşünmemize izin veriyor. Düşünelim bakalım, hep oğlan olsaydı o oğlanlara eş ne olacaktı, hani yuva, hani anne, hani zürriyet? Hem de bu noktada ALLAH’ın varlığına bir işaret olarak tesadüfen olsaydı, bu âlemler yine tesadüfen hep oğlan veya kız doğsaydı nice olurdu, sen düşün ey oğlan isteyen. Demek ki ne olursa olsun ALLAH’ın dediği oluyor ve de olacaktır. İster oğlan, ister kız, ALLAH’tan hayırlısını isteyen kazanır. ALLAH’a karşı ille de oğlan olsun diye ısrar iyi netice vermez. Oğlan olur, babayı vurur, anayı keser, ALLAH korusun. Evlatlara karşı fazla demokrat olmak doğru değildir. Fazla demokrasi anarşi getirir. Dayak, zor, işkence de pek çok zararı davet eder. Çocuğu değil, arkadaşını takip etmek gerek, kişi emsalinden azar.
     Yüce Mevlâ, evlatların nasıl eğitileceğini Lokman suresinde ne güzel anlatmış. Çocukların yanında uluorta konuşma, çocuk yanlış anlar ve evde konuşulanları sokağa götürür. Eskiler niçin “çocuktan al haberi” demişler. Her hususta çocuğa örnek olarak yaşayalım. Çocuk deyip geçme, elleri oyuncaklardadır ama kulakları konuşanlardadır, plak olur çıkarlar. Başkalarının yanında çocuğa onur kırıcı sözler etmek, çocuğun anne ve babadan uzak kalmasına sebep olur. Anne ve babayla bir arada bir yere gelmek istemez. Kardeşini örnek göstermek de kardeşi kardeşe düşman eder. Çocuk bir konu üzerinde söze girmek isterse, “sen sus, büyükler konuşurken küçükler konuşmaz” gibi sözlerle çocuğu kırma ki o da bildiğini söylesin. Bozum etme çocuğu, çocuğu dövme ki senden nefret etmesin. İşte böyle ufak tefek hâller, çocuğun anaya babaya asi olmasına yardım eder. Sonra da evladın için ellerini açıp ilenirsen ALLAH bu ilenmeye razı olmaz.
Yine çocuğu esir gibi kelepçe altına alma, onun da oyun oynamak, kendi emsalleri ile buluşmak hakkıdır. Ona izinsiz hiçbir yere gidilmeyeceğini daha ufak yaşlarda anlatmalı ve izinsiz gitmenin ALLAH’ın hoşuna gitmeyeceğini anlatmalı. Sokağa çıkarken “ALLAH’ım iznin olursa şu yere gideceğim, kazasız, belâsız gidip gelmekliğimde beni koru” diye dua öğretmeli ve de her hâlde evden de izin almadan ve nereye gideceğini haber vermeden ayrılmamasını öğretmeli ve saat belirlemeli. Her gün eline para vermek iyi değil. Haftalık, örneğin pazartesi günleri icap edecek parayı vermeli. Tasarrufu belletmeli, işte böyle yapılırsa çocuk hiçbir zaman babasını bedduaya yöneltmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder