31 Ağustos 2012 Cuma

HERKESE YARANMAYA UĞRAŞMA

     Sırlar, dertler hakkında birkaç söz ettik, anlatabilmişsek ne mutlu bize. Ne var ki Yâsîn’i oku da orada gör: “Ya Muhammed, boşuna yorulma, onlar seni anlamazlar, biz onların gözlerini kör ettik, göremezler, kulaklarını sağır ettik, duyamazlar”. Sen ancak inanmışlara söz anlatabilirsin.
     Dertlerini ALLAH’a yakar, ALLAH ile konuş, en güzel ibadet ALLAH ile konuşmaktır. Bundan böyle her derdini O’na yakar ki O seni icap edene gönderir. Sen de gidersin, derdinin dermanını bulursun. Hani, Yemen’i işgal eden Yahudiler, Yemen’deki Hristiyanları telef edip Yemen’e girmişlerdi de kaçan Hristiyanlar, Roma’dan yardım dilemişlerdi de Roma onlara, “biz Yemen’e uzaktayız, Habeş’e, Necaşi’ye haber gönderip onların size yardımını sağlarız” demişlerdi de Necaşi de yüklü bir ordunun başına Ebrehe’yi geçirip Yemen’i Yahudilerden kurtarmıştı. Kehf suresini oku da bil.
     İnsan insana ancak Rabbin rızası ve izniyle yaranabilir. Belki ölüme bile çare bulabilirsin ama, herkese yaranmaya olanak yoktur. Yapılan iyiliklerin karşılığını insandan uman ne çare ki mahzun olur, yapılan iyilik ancak ALLAH rızası için yapılmışsa o zaman insan umduğuna erişir. Sen sen ol, birine bir değil, bir yudum dahi su verirken aklına Rabbini getir de, “kabul buyur ALLAH’ım” demeyi unutma. Mevlânâ, “Sema” esnasında “ağzını rızık için açmış zerreler görüyorum” derken zerrelerin ağızlarını kime açtığını biliyor ve bize de “Mesnevi”sinde haber veriyor. O zerrelerin rızkı nereden elbette biliyorlar ve bildikleri için ağızlarını o kapıya açıyorlar. “Rızkınız gökten gelir” diye ayetler var. İnşirâh suresinin son ayetinde (“ve ila rabbike fergap”) “Ey Muhammed, Rabbinden gayriye rağbet etme” kelâmı bize neyi haber veriyor?
     İşlerin dış yönü meydanda, herkes birbirine tutunmuş, kâinatın hiç durmadan dönüp durduğu bu âlemde sona doğru yürümekte ve nasıl ki bir doktorun işi kerpiç kesene benzemezse birbirine tutunup dönenlerin de ALLAH katında elbette eşit olmadıklarını can gözü açık olan kişiler pek âlâ da görür ve bilirler, yaşamları boyu gerek her şeyi ancak asıl sahibinden dilerler. Müdür beyin emri olmadan ambar bekçisi ne verebilir, işte o birbirine tutunup bir toplumu meydana getirenleri yaratan, hepsine kaldıracakları kadar yük yüklemiştir. Kimilerine hikmetler lütfetmiştir, sen her önüne gelene yaranmak için boşuna uğraşıp didinme, sen ancak hikmet sahiplerini bul, derdi onlara aç ve onlara yaranmaya bak yoksa bunca emeklerim boşuna gitti diye dövünürsün. Adama elbette bir gaye için yıllarca emek harcar, ter dökersin, her tür fedakârlıkları gösterirsin, tam ondan umduğuna hatta yirmi dakika sonraya söz bile alırsın ama adam on dokuz dakika sonra teslimi ruh etmiştir. Herkes senin ağlamana aldanır da kim bilir ne kadar seviyormuş ki ağlıyor zavallı derler, oysaki sen onun öldüğüne ağlamıyorsun, tam ondan yararlanacağın zamana ağlıyorsun, ona yaranmak için harcadığın emeklere ağlıyorsun hem de bu ağlayışın nedenini bir sen, bir de ALLAH biliyor. “Cana güvenme ölür, mala güvenme yanar” demişler, doğru, biz de doğru olanı yapalım. ALLAH’ın hoşuna gitmeyeni bilip o yola düşeni bul ve onun eteğine sımsıkı yapış; böylece çölde görülen serap, seraptır. Eller koşarlar ama sen koşup yorulmazsın, sonunda boş ellerle dönmez, emeklerine ağlamamış olursun. Ekmek için ekmek satana gidiyor da et satana gitmiyorsun ya, bu iş de buna benzer. Ekmekçide yalnız ekmek, kasapta da yalnız et var ama senin ihtiyacın yalnız et, ekmek değil ki. “Sizin için sayısız nimetler yarattım” diyenin kaygısına gel, gel de “Rabbim” de ki O da sana “Ne istiyorsan al, korkma, biter diye üzülme, bende sayıya sığmayan, teraziye giremeyen her şey var, al aç” desin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder