İslâm’ın şartı beştir ya, bunlardan biri “ZEKÂT” ibadetidir.
Şu zekât vermek ne güzel bir ibadettir. ALLAH’ın emrini yapmak ne hoş. Hem de
dikkat et, eğer birisiyle ticarette ortaksan ve ortağın da zekâtını tastamam
veriyorsa, yemin olsun ki o kişi çekmeceden para aşıramaz. Bu hususu hiç aklından
çıkarıp içini şeytanın vereceği “ACABA” vesvese ile doldurup üzülme, çünkü bu
gibi acabalar içini kemirir, yemek içmekten keser, uykularını kaçırır, namazına
hata getirir, seyahatini zehir eder. Korkma, yüz zekât veren el, beşi alamaz,
almaz ki, hele bir düşün, alır mı? Zekâtı zorla almıyorlar ki, o zekâtın niçin
verildiğini bilmemiş olsa verir mi? Zekâtını kime vereceğini zaten sana
ilmihaller haber verdi. Belli o kişiler amma, şunun şurasında her ne hususta
olursa olsun iki milyon için sızlanan ve de “Ah Rabbim, Ah Allah’ım” diye
Rabbine ah eden, hani, Hazreti İbrahim aleyhisselam gibi, gece gündüz ah ederdi
de yüce Rab ona, “ah edenim” dedi ya, ah yerde kalmaz, göklere arş-ı âlâ’ya
ulaşır derler, hani işte o iki milyon için, yüce Rabbimiz o kişiye, “şuna git
de verir” der, o da bir heyecanla sana gelir ve de, istemek pek kolay değil,
tansiyon, kalp atışları yüksek, samimi olarak gülen bir yüzle, “mümkünse bana
iki milyon verir misin?” deyince sen ona, “ne demek, üç bile veririm” dediğin
zaman, o anda senin için cennette bir köşkün inşaatına başlandığını görseydin,
ama sen Habib-i Neccar değilsin.
Kavmi, onu parçalarken, ALLAH ona cenneti açtı da, “gir cennetime” buyurdu. O,
cenneti gördü, “Ne olurdu kavmim, Rabbimin bana ikram ettiği bu cenneti benim
gördüğüm gibi görseydi” dedi ama o canını verdi. Sen de o senden ödünç isteyene
cenneti gösterdin ama ne sen gördün ne o gördü cenneti, aslında ikiniz de
cenneti yaşadınız. Sen, verdiğin için, dikkat etmişsen, içinden bir sevinç, bir
hafiflik geldi, hissettin. İki milyonu alan ise muradına erdi ki muradı ancak
ALLAH verir ve sen verirken duyduğun o sevinç neden? ALLAH senin cebine elini
attı ve o parayı zaten oraya O koymuştu, ne mutlu öyle bir elin cebine girmesi,
ne büyük bir lütuf ama bu hadiseleri her göz göremez ki. Sakın unutma, o parayı
ona verip o da sana hayır dua edip senden ayrılınca “Rabbim, onu bana sen
gönderdin, git ona, verir dedin, ben de senin bana verdiğinden verdim, sana
nasıl şükretmem ki, şükürlerimi kabul buyur, bana daima iyilikler etmeyi nasip
buyur” diye dua et. Ancak kimseye bu parayı verdiğini söyleme, duyan hemen
gider haber verir, o alan da üzülür, şişmiş balon iğne ucuyla patlar, dikkat et,
sus.
Şu sözler gerçeklerin iç yüzü ama kaç insan bu sözlerden ders
alacak ki, verenle alanın o anda arasında kim olduğunu nereden görecek ki? Her
göz görebilir mi, ancak görünmeyene inanan kişi görür.
Demek ki, ödünç isteyene varsa yok deme, ancak her isteyene
mi? Elbette hayır. Kur’an’da “Ya Muhammed, sen asıl ihtiyacı olanı bilirsin,
onlar yüzlerinden bellidir, isterlerken kızarırlar, utanırlar” der. Elbette
ödünç alıp kumar oynayana verilmez, ALLAH’ın düşmanına yardım etmiş olursun.
Batakçı, yalancı, sarhoş kişilere elbette verilmez, bunu çocuk da bilir, idrak
eder. ALLAH sevgili kulunu bunlarda imtihan etmez, korkma, varsa bile verme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder