31 Ağustos 2012 Cuma

TRAFİK YASASINA UY

     Yüce ALLAH, kullarının başına gelecek felâketler için onları uyarmaktadır. Gün geçmiyor ki trafik yüzünden çeşit çeşit kazalar olmasın; nice ocaklar sönüyor, nice genç, ihtiyar, kadın, erkek hep sakat kalıyor, “eceli öyle imiş” deyip geçiyor insanlar, oysaki ecel iki türlüdür: Eceli kaza ve eceli müsemma. Yüce ALLAH her ayetle, “biraz düşünmez misiniz?” diyor. Hele bir düşünelim bakalım, yüce ALLAH’ın, her ne yaratmışsa, boşuna, dünyada bulunsun diye veya laf olsun diye yaratmadığını ve her yaratılanın dünya hayatı için bir yeri, bir yararı olmak üzere yaratılmış olduğunu görürüz. Örneğin insan, hayvan, bitki canlılar sınıfındandır. Bunların, yaşamaları için gıdaya ihtiyaçları var elbet. Ne var ki hepsinin gıdası ayrı; eşek saman yer ama aslan yiyemez; söğüt ağacı su içer; et yiyenler, ot yiyenler, hem et, hem ot yiyenler var bu yeryüzünde. Hayvan ve bitkileri bir yana koyup insanı ele alalım. İnsan yaşadığı müddet elbette onu yaşatacak şeylere ihtiyacı var, işte insan bu ihtiyacını temin için bir işin ucundan tutmak zorundadır. Ya amele olup yük taşıyacak, ya terzi olup elbise dikecek, ya doktor olup hasta bakacak, ya mühendis olup öğrendiği dalda çalışacak, ya ressam olup resim yapacak. Velhasıl dünyada ne kadar meslek veya iş kolu varsa, her biri için ALLAH, o işi yapabilecek kabiliyetleri, ana karnında, gerek aklını gerek bedenini o işe göre hazır etmekte. O doğan insan büyüdüğü zaman, ne yüzden karnını doyuracaksa, bedeni o işi yapacak, öylesine dünyaya gelmiştir. Hemen hemen tüm analar babalar evlatlarının doktor, mühendis, paşa, tüccar olmasını ister. Yine düşünelim; herkes doktor, paşa, mühendis, bakkal olsa hayat olur mu? Ekmeği kim yapacak, kim ekin ekecek, kim ev yapacak? Elbette her işte olduğu gibi bu işte de ALLAH’ın dediği olur.
     Bilinmesi icap eden bir mesele daha var. ALLAH melekleri niçin yarattı acaba, laf olsun diye mi, üstelik melaikenin var olduğunu insana haber verdi, “vel melâiketu” dedi. Kur’an’da, “Siz kendi kendinizi idare ettiğinizi zannediyorsanız elbette aldanıyorsunuz, sizi yedenler, güdenler var” dediğine göre. Her insana iki melek tahsis ettiği, sağda ve solda yazıcı meleklerin var olduğu Kur’an’da var, oku da gör.
     Şu insan resim yaparak karnını doyursun emriyle, o kişi resim yapmayı mektebine giderek öğrenir ve hayata atılıp eline kalemi, kâğıdı ya da fırçayı, levhayı alır, şu caminin resmini yapar. Karşıdan bakan, o caminin resmini yapanın ressam olduğunu görür, ancak o ressamın elini, gaip âleminin güçlüleri tutar ve resmi meydana getirir. Şu kişi de diş hekimidir, çürük dişi çektiğini zanneder ama dişi çeken, ona tahsis edilen varlıktır. Yüce Mevlâ’nın şu sözüne bir bakalım: “Ne şaşılacak şey, tozu toprağı görüyoruz ama rüzgârı göremiyoruz, hiç rüzgâr olmazsa toz toprak olur mu?”
     Böylece, yüce Mevlâ, şu kulunu kara yolları mühendisi olarak hayata atar, o kişi bu yolda arabaların nasıl yürütüleceğini bilir. Yolun şu noktasından bu noktasına kadar, faraza, altmışla gidilecek levhasını yolun kenarına koyar, ancak o altmış rakamını yine gaip eller yazar. Yolun şu yerinde viraj, şurası rampa, yol mühendisi hep sac levhalar üzerine işaret koyarak yolu tamamlar. Sürücüler ve yayalar bu işaretlere, lambalara göre hareket eder, kendi yollarını tayin ederler. Yaya, kırmızıda durup yeşilde geçmek zorunda, bu trafik yasasıdır. Bu yasayı insanın hazırladığını zannedenler yanılırlar, her ne varsa hepsini Yaratan hazırlar. İnsan bu yasaların ancak ALLAH tarafından var edildiğine inanmadığı için, gözükmeyen Tanrı tokadını yer. Nasıl? Şöyle ki: Şu sürücü yanında biriyle yola çıkıyor ve altmışla gidilecek yolda doksanla giderken birden altmışa düşüyor, yanındaki, “niye düştün?” diye sorunca, trafik memurunu gördüğü için trafiğe riayet ettiğini söylüyor. O yeri geçince trafikçi yok ya, elliyle gidilecek yolda kimseler yok, basar gaza hatta yüzle gider. Kimse kendinden emin olmasın; ben yapmam, ben aldanmam, ben yolumu bilirim, ben şöyle, ben böyle, bu sözler ALLAH’ın hiç hoşuna gitmez. Bu sürücü ille de şamarı yiyecektir.
     Gelelim şu başka sürücüye. Onun da yanında biri var, bu da altmışla gidilecek yerde, trafik memurunu görsün görmesin, trafik yasasına riayet ediyor. İleride hiç kimsenin, yani memurun olmadığı bir yolun kenarındaki elliyle git yazısını görüp elliye düşüyor. Yanındaki adam, “niçin elliye düştün, burada trafik memuru yok, bas” diyor. Sürücü ise inanmış insan, “evet trafik memuru yok ama ALLAH’ın yazdığı yazı var, o elliyle git diyor. Trafik memuru yok ama ALLAH var. ALLAH gözükmez ama var” der ve bu sürücüyü ALLAH korur. Bakara suresinde, “Onlar (ellezîne) ALLAH’ı görmezler ama O’nun her yerde hazır ve nazır olduğuna ALLAH’ı görmüş gibi inanırlar” der. Böyle olunca da yasak edilmiş hiçbir şeye el atamazlar. ALLAH’ı sever, ALLAH’ın azabından da şiddetle korkarlar ve korkuyla da pek utanırlar. Bunlar hidayete, kurtuluşa ermiş kimselerdir. Size felâketleri getiren sözlerin en başında, “kim görecek, kim duyacak, kim bilecek?” gelir. Ne olur, bu sözler için ağzınıza kilit vurun.
     Yüce ALLAH, her vaki olacak hâl için bir sebep yaratmış, kendisi sebebin arkasına saklanmış, korkusundan mı? Haşa, haşa, bin kere haşa, O, “EL AZİZ”dir. Kimseden korkmaz, O, sübhândır. Hani, tespih çekeriz, “sübhânallah” deriz, bu nedir? “ALLAH’ımız, seni, sana layık olmayan her şeyden tenzih ederiz, yani uzak tutarız” demektir. Zaten “TESBÎH” Arapçadır. Türkçesi ise uzaklaştırmak demektir.
     Sen sen ol, “durup dururken”, “hiç günahım yokken” gibi sözleri söyleme, ALLAH’ı iyice tanımıyorsun, O zaten adaletin ta kendisi olduğu gibi merhamet de O’dur. O, hiç kimseye durup dururken eza vermez, O’nun adalet terazisi zerreyi tartar ki dünyada zerreyi tartacak terazi yok.
     Ve yüce Mevlâ hiçbir kuluna en küçük bir acı ve felâketi reva görmez. “Biz size bir şey yapmıyoruz” diyor, bu nedir? Her yasak edilen şeyi yapmaya kalkan kulun yanında ALLAH ve koruyucu melekler, bir yanında da nefsi ve şeytanı vardır. ALLAH, “yapacağınız ve men edilmiş her şey için şeytandan bana sığınınız ki şeytan ve nefsiniz size bir fenalık edemezler” diyor ama gel gör ki yaratılış itibarı ile insan daima yasakların arkasına düşme meylindedir. Yüce ALLAH ona son âna kadar melekleriyle felâketi haber verir. Böylece de “biz sizi koruduk” der. Ama insan ALLAH’ın bu ikazını dinlemez, şeytanı ile birleşir.
     Evet, burada en büyük suç, insanın ALLAH’ını layığı ile bilememesi, bilemediği hâlde “ben bilirim” demesi, ayrıca ALLAH’a karşı benlik taslaması, yaşadığı dünyanın zevklerini nimetlerini tutmayıp dünyanın belâ ve felâketleriyle hayatına kast etmesini getiriyor. Bu yüzden evlatlara ALLAH’ın hoşlanmadığı şeyleri önce belletelim, aksi hâlde 40 Yâsîn onları kurtarmaz, amel şarttır, ilim amelle tamam olur. Namaz kılmak, Kur’an okumak ilimdir ama namazın ve Kur’an’ın emirlerine harfiyen uymak şart ve ameldir. Yasa ne diyor? İçkili olarak araba kullanmayınız, sen hâlâ “Ben şaşalamam” diye ALLAH’a karşı yine “BEN”lik taslıyorsun. Bak hâlâ ne söylüyorsun, “kemeri takma, saat 24, gece trafik memurunun işi yok da bu soğukta yola çıkacak” diyerek hem kendin kemeri takmıyor hem de yanındakine mani oluyorsun.
     Evladım, bin kere dedim, yine derim, trafik memuru yok ama yasayı yapan ve bu yasaya uyun diyen ALLAH var. Hâlâ anlayamıyorsun, öyle mi? “İlmel yakîn-Aynel yakîn”, yakında bilirsin ve de görürsün, benden günah gitti. Şu noktayı aklından hiç ama hiç çıkartma ki ALLAH daima haklıdan yanadır, ALLAH trafik yasasının asıl sahibidir ve yasaya aykırı davrananı sürücü olsun, yaya olsun ille de cezalandırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder