İnsanın yanıldığı bir nokta, kendisini başkalarından üstün
görüp karşısındakine değer vermemesi ve bu yüzden bu hareketi ile kimi
incittiğini bilmemesidir.
Oysaki bu âleme şu iki şey için getirildik: 1- ALLAH’ı tanımak,
O’na ibadet etmek. 2- İmtihan olmak. İnsan bu iki şeyi bilmek zorundadır. Eğer
aklı başındaysa, hiç sevemediğin biri bile olsa, onu sevdiğin biri gibi karşıla;
dinlemeden, niçin geldiğini bilmeden onu kapının önünde görür görmez kapıyı
yüzüne vurma, şu kelamı hiç unutma: “Bir daldan bir yaprak düşmez ki bizim haberimiz
olmasın”.
Bu kelam nedir? O def ettiğini elbette biz gönderdik, ne bilirsin
niçin geldiğini? Bize yakarıp seninle arandaki husumetin kalkmasını istediğini
ne bileceksin ki sen onu dinlemeden kapıyı yüzüne vurdun? İşte bu, ulu ALLAH’ın
bir sınavı olabilir, en doğrusu kapıyı açmadan “kim o?” diye seslen ve
hayırlısı diye kapıyı aç, baktın ki düşmanın, buyur, buyurun diye güler yüzle
karşıla. Onun da sana tebessüm ettiğini görünce, “ne istiyorsun?” diye sor. Bunun
dışında; uzak, yakın, sana misafir gelmişse ister cahil, ister bilgin, ister
fakir, ister zengin, kim olursa olsun, o anda o gelen veya gelenlerin hemen
yanı başlarında yüce Allah’ın var olduğunu görür gibi, bütün samimiyetinle buyur
et ve yemek teklif et, geldiklerine pek çok sevindiğini söyle. Bu hareketin “İBADET”in
ta kendisidir. Senin böyle bir karşılayana karşı yüreğin ne hâle gelir, bir
düşün. O anda, o gelenlerden ne elde ettiğini bir bilebilsen, ah bilebilsen. ALLAH’ı
kazanıyorsun, ne demek bu, ne demek? Dünyaları, cennetleri bir anda, hem sokak
kapısı önünde; kazancını gör. ALLAH insanlara gülmeyi verdi, neden? Güler yüz
göstersin diye. Bunu bil, eğer yatılı misafirse eyvah deme, hemen Rabbinle
konuş, “ALLAH’ım beni pek sevindirdin, bana da misafir ikram ettin, sana
şükürler olsun” de ve elinin erdiği, gücünün yettiği kadar ikramda bulun.
Karşında ulu ALLAH var, ya sen ne zannediyorsun?
İnsan için yaratıldığını bu dünyanın,
insan için denildiğini hiç işitmedinse işit ve nerede bir insan görürsen bil ki
orada ALLAH var. Bunun için sana bir sır daha diyeyim, ama sen ister inan,
ister inanma. O Yücemiz, ulu Rabbimiz ile hayatımızda kim bilir kaç kez karşı
karşıya gelip bakışmışızdır, kim bilir. Bunun için nerede olursan ol, kapına
gelene gül, güler ol, hoşlan, o misafirin duasının neler getireceğini bir bilsen.
Her gün Rabbine, “Ya Rab, münasip gördüğün kullarından bana misafir yolla” der,
dua edersin. İnsanın yanıldığı şey, bu dünyadan gideceğimize şüpheyle bakmaktır.
Her an kalbimiz durdurulabilir. Bu kalbin durmasından önce insanları sevmek,
onlara daima iyilik etmek için her fırsatı değerlendirmek, insana neler
kazandıracağını yakinen görmek ne güzel. Zira bu gözler, bu âleme kapanır ama
ebedi âleme açılır, açılacağından zerre kadar şüphen olmasın, hayatımızda en
fazla inancımız doğmak, ölmek olmalıdır. Ve de imanın en önemli noktası,
kıyamet kopacak, sorgu olacak, işte bu nokta çok mühim. Bu âleme geldiğine göre
ölüp gitmiyor, ebeden var olmaya gidiyorsun, buna inan da henüz çarpan yüreğin
durmadan her yaratılanı hoş gör. Kimseye burun bükme, her adımda bin imtihan olduğunu
hatırından çıkarma, günah kolay, sevap zor. Dikkat et, sev, sevil, say, sayıl.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder