Esasen biz bu yazıları ancak ALLAH’ın emirlerine uyarak yazdık ve ALLAH neyi yapın, neyi yapmayın dediyse emirleri çerçevesi içinde hareket ettik. Yüce Kitabın pek çok yerinde ALLAH bize, “Seyahat ediniz” emrini verdiğine göre bu emri niçin verdiğini de haber veriyor, elbette her emrinde bir neden var. İşte bu emrinin sebebi, seyahat ederek gelip geçmiş nice ümmetlerin geride bıraktıkları harabeleri görmen, gururu terk edip, secdeye kapanıp, “Ulu Mevlâmız, sen ne büyük ve kudret sahibisin, asırlar önce bu harabeleri bırakıp ahirete göç eden insanların bıraktıkları, akıllara durgunluk veren eserlerinden, o görkemli saraylarından, şatolarından parçacıklar bizi hayrete düşürüyor” demendir. Yıllarca buralarda nasıl şaşalı ve ölümsüzce yaşamışlar, ama ölüm gelip çatınca bir anda o mamureler harabeye dönmüş ve şimdi onlardan bir tek kimse kalmayıp hepsi yok olmuşlar. Ulu ALLAH kullarına “Seyahat ediniz” emrini veriyor. Zenginlere sözüm şu ki ALLAH’ın bu emri bilhassa sizlere; paranız var, en uzak yerlere gidebilirsiniz. Oralardaki eski eserleri görüp, döndüğünüzde gidemeyenlere gördüklerinizi anlatmanız sizler için adeta farzdır. Fakir kardeş, sen de bu emrin dışında değilsin, faraza, yüce ALLAH’ın tüm kullarına “seyahat ediniz” emrine karşılık ben seyahat etmem diyemezsin, O’nun emrine karşı gelecek daha bu dünyaya gelmemiştir. İşte, “seyahat edin de emrime karşı gelenlerin akıbetlerini görün”.
Belki senin Mısır ehramlarını, Seddi Çin’i, Bergama, Efes harabelerini görecek maddi durumun olmayabilir ama bulunduğun yerden hiç değilse doksan kilometre bir uzaklığa ALLAH’ın emri olduğu için yürüyerek bile gidebilirsin. Bu bir ibadettir der ve gidersin, her yerde O’nun bize görmemizi istediği eskilerden kalmış izler var. Hiçbir yere gidemezsen şu köyün mezarlığına gir de, yıllar önce gömülmüş insanın mezarı açılmış, çukurun içindeki kuru kafayı görüp düşün, belki de bu bir güzel kadının kafatasıdır. İşte bu kafaya bakarak Rabbin ile konuş, zira Rabbin senin buraya gelmeni bunun için istedi, de ki: “Ey evveli sonu olmayan yüce ALLAH, seyahat ediniz emrin bizler için ne büyük bir okul, ne yüce bir ders. Bana bakan şu kuru kafa neydi, ne olmuş, hele şu kale duvarlarının taşlarını koyanlar neredeler, nerede bu köyün sahibiyim bu yerlerin efesiyim diyen kişiler, ağalar, koyunlar, çobanlar nerede? Elbette bir zamanlar onlar da buralarda koşuyor, senin nimetlerinle yaşıyorlardı. Ya şu kuru çeşme, yıkılmış, yok olmuş. Şimdi bu yerlerdeki şu harabata saksağanlar konup göçüyorlar, temel taşlarında yılanlar, çıyanlar yaşıyorlar ve dünyayı biz yarattık diyen Firavunlar, Nemrutlar, Ebucehiller, Krallar neredeler? Nerede Hud kavmi, Lut kavmi, Nuh kavmi? Hani, görüp inanalım diye yüce Kitabında bize ‘seyahat ediniz’ emrini verdin, biz kulların için ne kadar faydalı olduğunu şimdi anlıyor ve diyorum ki; ey inananlar, eğer akıbetleri sizlere örnek olan, bu yerlerde yaşayıp yok olmuş kimselerin bıraktıkları bu harabeleri görüp, hele hele şu kuru kafanın hâline bakacak olursanız elbette düşüncelerinizi bir anda değiştirecek, ALLAH’ın Kitabına sarılacaksınız.” Hayatınızı programlayıp hiç değilse senenin on gününü seyahat ederek geçirip ve böylece ALLAH’la yan yana, iç içe olup, O’na geçmiş günahlarınızı bağışlatabilirsiniz. Ama siz ne çare ki senelik izinlerinizi kahve köşelerinde, meyhane masalarında lak laka ile geçiriyorsunuz. Neticenin ne olacağını Tekâsür suresini okuyun da görün. Ve ibadet nedir? Bilin, ibadet, ALLAH’ın emirlerine uymaktır. Gözü kapalı çalışmayın, tatillerinizi unutmayın, felâketin ansızın geleceğini bir an aklınızdan çıkartmayın, hayatınızı kendinize göre ve ALLAH’ın istediği gibi, O’ndan yardım alarak yaşayın. Hac için Paris’e, Londra’ya, Ankara’ya, Mısır’a gidilmez, ancak ve ancak “ve hâzel beledil emîn” olan Kâbe’ye gidilir. ALLAH’ın seyahat ediniz demesindeki gaye, yıllarca önce gelip yıllarca hayat sürmüşlerin, yıkılıp yok olmaz o mermer sütunlu sarayların harabelerini görüp ona göre hayatınıza yön vermeniz içindir.
Kur’an’ı okumak değil, Kur’an’ı yaşamak ancak “Hayyalelfelâh” insanı kurtuluşa eriştirir. Bedbin olma, ALLAH, bedbin olanlardan hiç hoşlanmaz. ALLAH ile daima berabersin, aç açık kalacağını asla düşünme. Seyahat ettiğinde, “gel benim ne hâle getirdiğim yerlere” dediğinde sen de bu davete icabet edersen ve o harabeleri düşünerek ibret alarak gezersen, yemin ederim o yerlerin asıl mâliki olan o yücelerin yücesi seninle omuz omuza, el ele ve sana senden yakın ve senden hoşnut olarak senin yanı başındadır. İşte hiç kaçırma bu güzel fırsatı, geri çevrilmesin. Seyahatinden döndüğünde yunmuş, yıkanmış olacaksın, eğer inancın varsa.
O ânı anlatmak olanaksızdır ancak bizzat yaşamak gerek. O an öyle bir an ki tarife gelmez, O’nun mülküne davet edilen bir kulsun. Hacılık nedir? O’nun beytinde misafir edilmektir.
Beytine geldik hep dizi dizi
Beytine misafir ettin sen bizi
Hacer-i esved’e çevirip yüzü
Tekbirler getirip döndük ha döndük.
O yüce ALLAH’ın, “Ediniz, yapınız, geliniz, yiyiniz, içiniz, veriniz, seviniz, sayınız, çalışınız, geziniz, görünüz, düşününüz, biliniz, sorunuz, öğreniniz, ağlayınız, isteyiniz, kılınız, sakınınız, inanınız, arayınız, seçiniz, utanınız, okuyunuz, öğretiniz, rükû edenlerle rükû ediniz” gibi emirlerine uyan kişi, “hikmet” verilen kişidir, ne mutlu hikmet sahibi olana. Böyle hikmet deryasına dalanı gördüğünde ona Yusufçasına sımsıkı sarıl, o ille de seni iki âlemin tek sahibi ve dostların en sağlamı, en eminiyle tanış eder de dünyanı şaşırırsın, tıpkı Şems-i Tebrizi’nin Mevlânâ’ya olan dostluğu gibi, yine yüce ALLAH’ın şu çok, pek çok güzel bir müjdesine erersin: “İki iyi dostun üçüncüsü benim”. İşte hikmet budur. Sen iki değil üçsün, sen üç değil dörtsün, hep iyilerin, kaç olursa olsunlar, aralarındadır. Hele hele ticaret ortaklıkları vardır, babalardan evlatlara, evlatlardan torunlara intikal eder durur ve hiç bozulmazlar, çünkü bu iyi niyetli kimselerin arasında daima adaletin kendisi olan yüce Mevlâ vardır. O’nun bulunduğu sofraya nifakçı şeytan giremez. Bir ticaret ve imalat işine başlarlar, her biri kendine verilen işi benimsemiş. Bakıyorsunuz bu güzel beraberlik her gün ilerlemekte, şimdi düşünelim, neden? Çünkü bu beş kişi çok iyi bilirler ki aralarında bir altıncı daha var ki o da bu beşi birleştirendir ve bilirler ki bu ancak yüce ALLAH’tır. Ben derim ki bu birlik ve beraberliği yok etmeyecek şeylerin başında birbirinizi sevmek gelir, hele bir düşünün, seven ne yapmaz, elbette malıyla, canıyla birlik içerisindedirler, kalplerinden en ufak bir menfi düşünce geçemez, hepsi kendilerine seçilen görevi hakkıyla yürütür. Gerek şeytan, gerek şeytana uymuş kişiler, ALLAH Teâlâ’nın kalesine sızamazlar ki aralarında nifak tohumu ekebilsinler. Her birisi iyilik için yaratılmış kişilerdir. Bu kişilerde gurur, kibir yoktur. ALLAH yolunda bilerek yürürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder