31 Ağustos 2012 Cuma

GİRİŞ

     Yüce Kur’an hemen hemen her suresinde “Düşünce”yi emreder. Düşünelim hele, ama neyi ve niçin.
     Hiç ama hiç şüphesiz ve ancak kendimiz için düşünelim.
     Evvelemirde şu kâinatı inceleyelim; nedir bu âlem, bu gök, bu arz, renkler, tatlar, acılar, hastalıklar, hayvanlar, insanlar, bitkiler, madenler, doğa, deniz, bunlar nedir? Daha önce neredeydiler? Kendi kendilerine mi geldiler? Yoksa birileri mi getirdi? Böyleyse kendi kendilerine niye daha onlarca, yüzlerce, binlerce gelmedi? Örneğin güneş, ay veya şu ulu dağ, şu kişi? Birileri getirmişse o birileri neredeler, nereye gittiler? Bu olmuş şeyler ne zaman gelmişler ve ne zamana kadar var olacaklar? İşin hâli, yine yüce Kur’an’ın söylediği üzere, düşünce her şeyi apaçık ortaya döküyor. Akıl ve fikir bir araya gelince ortaya birilerini değil de birini çıkarıyor ve ona “yoktan var eden” demekten başka bir çıkar yol bulmaya imkân olmadığı apaçık görülüyor ve ilk iş İslâm yani teslim olmayı kabullenmekten başka çare ve çıkar yol yoktur deniliyor. Düşünceye devam edilince ilk akla gelen, “yoktan var eden”e bir isim konsa ona ancak ALLAH demek icap ediyor. Bu âlemler yokken hiç ama hiç kuşkusuz O vardı, zaten O’nun var olması bir zaruret, bir mecburiyetti, elzemdi, aksi hâlde hiçbir şey olmaz, olamazdı.
     Yüce ALLAH gözüken ve gözükmeyen her ne varsa hepsine ayrı bir şekil, renk, tat, güç ve ömür vermiş. Havada uçanlar, karada yürüyenler, sularda yüzenler, güneş-ay-yıldızlar ve bilinmeyen sayısız şeyler üzerinde düşünülürse, zerre kadar, ne bir noksan ne bir fazlalık görmeye imkân yok. En kocaman, en ufacık canlılar için her bedene ait sayısız gıda ve içilecek şey, teneffüs için hava, ısınmak için ısı ve elzem olan her şeyi yetecek kadar ve de önceden halk etmiş, tıpkı hamile bir anne namzetinin doğurmadan önce bebeğine lazım olan şeyleri hazır ettiği gibi hazır etmiş. Ne var ki her canlının organlarına göre, örneğin sindirim sistemi apayrı; inek samanı, aslan çiğ eti yer, insan pişirerek yer; yarasa, bit, pire emerek velhasıl. Her yaratık kendine has gıdaya veya organına göre beslenmek ve soyunu idame ettirmek için üremeye mecbur edilmiş. Kimi doğurarak, kimi yumurtlayarak ve de yavrusunu dünyaya getirip yürüyüp gitmemiş, pek çokları yavrularını yaşama hazır etmek için çırpınmış, bu çırpınışın tek sebebi yavruya karşı aşırı sevgi ve merhamet. İşte bu iki sözcük -sevgi ve acıma- can gözü açık olan için ne bulunmaz ve paha biçilmez bir durum. Yüce ALLAH elbette yarattığı her şeyde bu duygunun içindedir. Acır ve sever ancak O’nun olabilirsen, tek kelime ile “RABBİM sensin” diyebilir ve O’nun emirlerine uyabilirsen.
     Bizim anlatmak istediğimiz şey, bu âlemlerin yok iken var oluşu ve var eden ki “HÂLİK”, halk eden, bize kendisini bizim aramızdan çıkan insanlar aracılığı ile -ki onlara peygamber demiş- yazılı kitapları indirerek insanların yaşam süresince nasıl hareket edecekleri ve ölümleri hâlinde ne olacakları hakkında çok geniş ve herkesin anlayacağı kadar geniş bilgi vermiştir. Netice, elbette bir Yaratan var ve O, âlemleri yoktan var etmiştir. Nedenini de açıkça bildirmiş, “Bana ibadet etmeniz için yarattım” demiştir. İbadetin ne olduğunu da kitap ve peygamberleri aracılığı ile ve bütün teferruatı ile öğretmiştir. Ancak ceza ve mükâfatları da yapılan iyilik ve fenalığın büyüklüğüne göre adilane bir şekilde ayarlamıştır.
     Zerreden küle kadar her şey için, yaratmış olduğu her maddi ve manevi şey, olay için “NEDEN”ler yaratmış, kendisi bu nedenlerin veya sebeplerin arkasına gizlenmiştir.
     Şu hâle göre, insanın başına her ne gelirse ille de bir sebep yüzünden gelmektedir. İnsana yararlı ve zararlı her ne varsa insanın gözü o sebebe dayanır ve sebebi görür. Örneğin, tonlarca yükü havalara uçuran ve uçak denilen araç, kanatlarıyla uçurulur gibiyse de insan ancak bu kanatları görür de kanada hükmedeni göremez, çünkü o, kendini kanadın arkasına saklamıştır. Her ne yana bakılırsa bakılsın bir sebep vardır, su içmek için susamak bir sebeptir. “Sayısız nimetler yarattım” demesine karşın her nimetin ele geçmesi için de sayısız sebepler halk etmiştir.
     Şu noktayı da düşünerek görmeye çalışalım ki insanı diğer yaratıkların üzerine hâkim kılmış, insanoğlu hayvan, bitki, dağ, taş, toprak, deniz, hava, gökyüzü ne varsa hepsine hükmediyor ve faydalanıyor. Tüm madenler, akaryakıt hep insanın emrine verilmiş ancak insana da, “sen kendini kendin idare ettiğini zannedip büyüklenme, seni de idare eden, yedip güdenler var” demiştir. Yine düşünürsek, insanı yedip güden güçler var mıdır? ALLAH’a inanmış insanların inanın vardır dediği ve insanın göremediği bu güçler, örneğin melekler, cinler ki bunlara gaip âleminin canlıları denmektedir. Onlar da tek ALLAH’ın emri altında, O’nun emirlerini hemen uygulamaktadırlar. Böylece bu âlemler devamlı olarak gece gündüz, yaz kış seyrini sürdürmektedir ve bütün canlılar yaşantılarının her sayfasında her an sebepler içerisindedirler. Bir sebep başka bir sebebi getirmektedir. Üç sebep var desek birincisi iyilik, rahatlık, hoşluk getirecek sebeplerdir ki bunların en güzeli Yaratanı ve O’nun yaratıp da bunları seviniz dediği sebeplerdir. Kitabında bunları apaçık beyan etmiştir ve saymakla bitmez ama birkaçını sayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder