“Ölüm” pek soğuk ve korkunç oysaki o kadar doğal ki, ne var ki
insanı korkutan yönü, ölüm acısı. İnsana zerre kadar acı duyulmaz denmiş ve
telkin edilmiş olsaydı, ölümden o kadar korkulmazdı, hastaya, ameliyat
denilince yüzü bembeyaz kesiliyor. Oysaki hiç de korkulduğu gibi değil. Koyunu
kesince hayvan nasıl tepeleniyor? İnsan bunu görünce haklı olarak korkuyor,
hâlbuki o koyunun şah damarı kesilince artık pek acı duymaz, zaten komaya
giriyor, tavuk da öyle, kafa kopunca beyinle ilgi kesiliyor ama beden
çırpınıyor. Bu olaylar insanı korkutuyor.
Ölüm iki çeşittir; insan ya eceliyle ölür ya da zelzele, su,
yangın, kurşun, bıçak gibi kesici aletler veya yüksekten düşme gibi pek çok
kaza neticesi ölür, ancak eceliyle ölüm, ille de hastalık neticesi ömür
bitiyor.
Ölümün ölçüsü yok. Yüce ALLAH, bu noktada varlığını ne güzel
göstermiş, insana ne zaman öleceği bildirilmiş olsaydı, azıcık düşünsek hayat
nice olurdu? Belki de üreme olmaz, hayat dururdu. İnsan ne zaman öleceğini
bilmiş olsaydı düşünmeye gerek yok, ne olacağını herkes bilir. Ölmekten korkma,
ölmemekten kork.
Çok eski devirlerde naaşı hemen gömerlermiş ama kalp mezarda
çalışınca elbette ölü dirilir ve kim bilir nasıl ve bağıra bağıra ve ne acı bir
şekilde can veriyordur. Bazen de sesi duyulup mezar açılıp ölü çıkartılıyor ve
buna hortlak diyorlar ve herkes korkuyor.
Bunun için, ölen kişiyi en az altı saat gömmemeli, kalp durması
pek çok hekimi yanıltabiliyor.
KÜLLÜ NEFSİN ZAİKATÜL MEVT
Bütün doğanlar ölümü tadacaklardır ve ruh geldiği yere, ALLAH’a
dönecektir. Zaten insan, beden yani nefis ve ruhtan müteşekkildir. “Ben
çıkarsam aradan, kalır beni yaratan”. Ruh nedir? Bu husus herkesten,
peygamberlerden bile gizlenmiştir. Ruhun ne olduğunun ilmi ancak yüce Yaratan’ın
bilgisi içindedir. Beden, can olmayınca kasaptaki etler gibidir, bir hiçtir, ah
canım, ah hayatım diye hitap ettiğin bu yerde yatan ceset değil. Eğer o ceset
olsaydı yanından kaçılır mı, hem de ürkerek korkarak!
“La ilahe illallah”
işte budur. ALLAH’tan gayri sevilecek, ibadet edilecek, ah çekilecek, ümit
edilecek, korkulacak hiç ama hiçbir şey yoktur. ALLAH ölmez.
İnsanlar ayrıca ölmeyi niçin istemez? Zanneder ki bunların
arasından ayrılıp gideceğim, ama onlar kalacak. Ne yazık ki onlar da
gelecekler, onlar da. Ölümden beter öyle zor şeyler var ki, ölüm ne ki? Aslında
insan ölüme kendisini hazırlamalı, hiç değilse haftanın bir gününün bir saati
kabristana gidip düşünceye dalıp burada yatanların ne hâlde olduklarını düşünmeli.
Taşlardaki yazılara bakıp, kimler gelmiş kimler geçmiş şu yalan dünyadan ve
daha neler neler gelmiş, gelecek diye düşünmeli ve mümkün mertebe geç saatlere
denk getirip akşam alacakaranlıkta bulunmalı orada. Bir kısım insanlar var ki
komşuda bir cenaze olunca o gece o cenaze evinde beklemesi gerekirken ay ben
fena olurum, dayanamam gibi bahaneler uydurup vacip olan bu görevden kaçar,
korkar, korkarım da diyemez. Bu ölümden korkan adamı eline geçirdiği bir
kasaturayla kovalarsa birisi, kaça kaça mezarlığa girer ve gece eski bir
mezarın çukuruna girerek saklanır, hem orada kemiklere bile aldırış etmez. Hani
ölüden korkuyordu? Gelen, kovalayan diri çünkü.
Kendini alıştır ve tanıdık kimselerin cenazelerine katıl, sevabı
çoktur, cenaze sahiplerine ihtiyaçları var mı, yok mu sor. İcap ederse yardım
et, insan iyi dostu kötü günde anlar, insan terk-i dünya edip kabre girince
dünyanın tüm meşakkatleri biter, ne yazık ki insanda iman noksan, inanmak ister
ama yine de dünyanın istekleri galebe eder. İnsan bu fani dünyanın karanlık
günlerinden kendini kurtarmak için uğraşmak, didinmek zorundadır. Bunun için,
insanların geçim kaynağı veya aracı olan, para denen şeyin muhakkak kazanılması
zorunludur. Zira insanı ayakta tutan önce yüce Mevlâ, saniyen eldeki para.
İnsan ölümü bile bile elindekini har vurup savuramıyor, çünkü insan ne zaman
öleceğini bilmez, ben derim ki icap ettiği kadar hayır yap, gelirine göre harca
ama yine de az da olsa bir kenara koy, ölürsen var öl, kime kalırsa kalsın, bu
ALLAH’ın yasasıdır. Her neyse, dünyada geceler karanlıktır. Ancak bu gece
geçerse, ertesi gün yine gece gelecek.
Sanma ki bitecek bu karanlıklar
Gecenin ardından da yine gece var
Öyle bir gece ki sayısız yıllar
Çıkmayacak artık güneşler aylar
Bu yerde ne kap, ne de bir yol var
İşte akrep, karınca işte çıyanlar
İlk etapta gözler, burun kulaklar
Bundan sonra yüzler kiraz dudaklar
Omuzlar, kollar, eller ayaklar
Lime lime edilip yok olacaklar.
Sakın üşenme - Kıl namazını
Sakın düşünme korkma ölümden
Kıl namazını - Al fermanını
Unut dünyanı - Korkma ölümden
Yaşamak çok zor - Ölüm kolaydır
Ölen kurtulur - Korkma ölümden
Ansızın bakarsın - Kapanmış gözler
Birden susarsın - Duyulmaz sözler
Hiç kimsenin bir şey - Gelmez elinden
Bir kerecik ölünür - Korkma ölümden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder