31 Ağustos 2012 Cuma

KIYAMET

     Hemen hemen her insan en çok ölümden korkar. Oysaki ölüm hayatın bir parçasıdır ve de uyku da ölümden bir parçadır. İnsanların şüpheleri kıyamettendir. Pek çok filozofun felsefesinde aslında kıyamet yoktur. Peygamber denilen kişiler çok akıllı ve edip kişiler oldukları için, insanlar arasında, kavgasız güzellikler, hoş bir yaşantı, hoşgörülü olarak birbirlerine yardım ederek, kuvvetli zayıfı himaye ederek, kan dökmeden, çalışarak bu güzel dünyanın zevki içinde ömür sürüp gitmeyi öğütlemişler ve de kitaplar yazarak gelecek insanlara bırakmışlar, ancak, insanlar arasındaki tesanüdü sağlamak için cennet ve cehennemi de tarif etmişler, hem bu dünyadan sonra tekrar dirilip, hesaba tutulup ya cennet ya da cehenneme girileceğini söylemişler. İnsanlara bilhassa bu hesap günü hakkında pek çok söz etmişler. Netice, insanların bir kısmı bu sözlerin bu akıllı insanlar tarafından söylendiğine inanmış ve ben temiz kalp ve iyi hâl içerisinde yaşarım demiş, ama bu akıllı kişilerin Yaratıcı tarafından gönderildiğine ve kitaplara, meleklere inanmamışlar, onlara göre cennet de cehennem de hep bu dünyadadır. Yaşayan kazanır deyip, temiz düşünceli olacağını unutup, “hayâsızlık” denilen ahlâksızlığı almış eline, tastamam bir tufeyli olup halkın kanını emmeye başlamış. İşte dünyanın bu karmaşık günlerinde yüce ALLAH, yine insanların arasından seçtiği, doğru yolun yolcularına, kitaplar da vererek, bu dünyanın geçici olduğunu, asıl hayata buradan gidileceğini bildirmiştir. Bunlar resuldür. Yüce Kur’an’daki “birazcık düşünmez misiniz?” ayetini yine ele alıp düşünelim ve diyelim ki hakikaten söylenenler doğru mu? Kıyamet, hesap kitap var mı, cennet, cehennem mevcut mu? Yoksa yıllarca bu vaatlerle hayatımız kısıtlanıyor mu ve istediğimiz gibi yaşamak bize yasak mı? Yazılarımızın başında çocuklarımıza bu dünyanın ne olduğunu ve bu dünyaya niçin gelindiğini; bu âlemlerin, güneş, ay, su, hava, ateş, toprak ve lâzım olacak her şeyin önceden var edilişini ve bu varlığı yaratan birinin -ki ona ALLAH demişiz- olduğunu yazdık. Bu ALLAH kimdir, nasıldır, niçin gözükmez, gözükseydi ne olurdu hep bunları çocuklara öğretmeli. İlk bilginin ALLAH bilgisi, sonra insan bilgisi olduğunu yazmıştık.
     Faraza, haşa, ALLAH yoksa neden insan kendi kendine hâkim değil? Dişi ağrıyınca, dişine ağrıma desin de diş ağrımasın? Demek diş onun ama onu dinlemiyor. Herkes zenginlik ister ama olamıyor, ne kadar insan varsa hepsinin cebinde az çok para var, bu parayı koyan biri var, yok ben kendim koydum diyorsan neden istediğin kadarını koymuyorsun? Koyamazsın da ondan.
     Niçin evini kendin yapmıyorsun, yapamazsın da ondan; niçin bedenine musallat olan ve sana acı veren ağrılara, kırık ve çıkıklara çare edip rahata eremiyorsun, çare edemezsin de ondan; niçin giyimini, kunduranı kendin imal edemiyorsun, edemezsin de ondan; neden buğdayını ekip ekmek elde edemiyorsun, edemezsin de ondan ve böylece yaşamak için elzem olan araç ve gereçleri bir insanın yaratması mümkün olmayıp bu lüzumlu her şeyi güneşi, yağmuru, toprağı, ateşi ve havayı elbette bir var eden var. İşte O’na ancak ALLAH diyoruz. Madem O’nun varlığına inanmak zorundadır insan, o hâlde, O’nun da insandan istediği tek şey O’na “TESLİM” olmaktır.
     Evvela, O’nun gönderdiği aracı kimselere ve onların ellerine verilen kitaplara ve de gözlerin göremediği melek-cin gibi gaip âlemin güçlerine inanmak gerekir. Bir ağacın kökleri toprak içinde, oradan kendisini besleyen şeyleri görebiliyor musunuz? Elbette hayır, işte, gaip âleminin de pek çok canlısı var ama göremiyoruz, ama var. Yüce Yaratan nasıl ki insana iki el ve her ele beş parmak takmış, altıya gerek yok, her iş görülüyor, bunun gibi dünyaya insanın dışında gözle görülen ve görülmeyen sayısız canlı da yaratmış. Örneğin koyun, bir insana her şeyi ile yararlı veya sütü yoğurt yapan bakteri, her şey buna göre. Peygambere inanmayan Firavun nasıl inandı? Hem o Firavun ki cümle âlemi tir tir titretmiş, acımasızca yok etmiş zalim bir sapık, ne oldu da adı Musa olan bir kişiye teslim oldu, nasıl? Elindeki değnek aracı ile Musa aleyhisselam, ALLAH’ın kudretini gösterince. Ve yine anadan doğma körlerin gözlerini açan, felçlileri iyi eden, ölüyü dirilten İsa aleyhisselam ve en son Kur’an-ı Kerim ile Hz. Muhammed, bunlar ALLAH’ın resulleri ve kulları ki insanlara ALLAH’ın hoşlandığı, hoşlanmadığı her şeyi bildirmek için dünyaya gelip görevlerini yapmışlar ve de hepsi kıyameti inceden inceye anlatmışlardır. Yine düşünelim, bir baba çocuğuna “sınıfını geç sana bisiklet alacağım” vaadinde bulunabilir. Almazsa, çocuk babasına “hani bisiklet?” diyebilir, babaysa mahcup olabilir ama bir anda mevcut her şeyi yok edip yeniden var etmeye gücü yeten tek ALLAH, “İbadet edin, benim emirlerime uyun da sizi cennete koyayım” diyor. Ölüp gidince kim “hani cennet” der ki? Dediğini farz et, kimden korkusu olacak ki kıyametin varlığını söylesin? Kime karşı sorumlu ki? Üstelik şu Kur’an-ı Kerim’i layığı ile bilen kişi kıyametin kopacağına o kadar emin ki.
     Hiç kuşku yok. Kıyametin kopacağı, “Kıyam” (ayakta durmak, yatanların ayağa kalkması) zamanını, benim bu üç beş sayfaya sığdırmak için mucizeler yaratmam gerek. İyice bilmek için bizzat ALLAH’ın sözlerini, Kur’an’ı incele de gör. Ben yalnız şu kadarını haber verebilirim: Var kardeşim, var. Ölümden sonra ve ne zaman vaki olacağı bilinmeyen, varken yok olacak bu âlemden var olan başka bir âleme, başka bir ve ebedi hayata yeniden doğma var, demek oluyor ki bu âlemden ölüm denilen şey aslen doğumun ta kendisi. Yüce ALLAH, kime hesap verecek ki cennet ve cehennemi uzun uzun anlatsın, mecbur mu? Size tek bilginin Esmâ-i Hüsnâ olduğunu söyleyebilirim ancak: Kıyamet, yani düşündürücü gün, bu dünyada da var, bu hususta yukarılarda konu konu, açık açık, izahatlı yazdım.
     İşte dünyanın kıyametten bir göstergesi; inananlar yaşlanınca, ALLAH’ın çizdiği çizgide gitmişse, bu acı günleri değil yalılarda, çiçekli bahçelerde evlat ve torunlarıyla sıcak günlerinde serin serin, soğuk günlerde sıcacık mekânlarda, ne hoş ne tatlı bir ömür neticesi elbette vaat edilen cennetlerde ebeden yaşayacak. Ne var ki Yaratan’ın emirlerine uyarsa, eğer uymazsa: Bu konuyla da birkaç söz edelim de kafalardaki nedenleri, acabaları silmeye çalışalım. Tekrar tekrar söylüyorum, tüm sözler inananlar için, ALLAH’a teslim olanlar için, diyeceksiniz ki, dünyanın da cennetinde yaşamak için ALLAH’ın emirlerine teslim olmak gerek ama öyle insanlar var ki onlar ALLAH’a tamamen aykırı ama onlar dünyanın en güzel yerlerinde gönüllerince eğleniyorlar, hastalık, yokluk, harpler, seller vesaire tüm felâketlerden uzak yaşıyorlar. Buna ne dersin? Yukarıda söyledim, inananlara dedim ya. İnanan, ALLAH’ın sözlerine harfiyen ve samimiyetle inanan kişilerdir ki onlara, o inanmış kişilere Kur’an’ın şu ayetini söyleyeyim:
     “Biz kıyamete inanmayan imansızlara en küçük bir baş ağrısı bile vermeyiz. Onlara yokluk nedir bildirmeyiz ki bilsinler, onlar dünya cennetlerini istedikleri gibi yaşarlar ancak ölüm saati gelince can alıcı meleği görüp sen kimsin derler. Melek de onlara ‘Senin inanmadığın kıyamet benim’ deyince mühlet dilerler, ne fayda çok geç”. Hani, Yahudi’nin birisi Hz. Muhammed’e, “Ey Muhammed, kıyamet ne zaman kopacak” deyince o yüzü nurlu Resul, “Kıyamet koptu, senin haberin yok mu?” der. Yahudi, “Hani nerede?” der demez o ulu Peygamber, “İşte ben, ben senin için kıyametin ta kendisiyim” der.
     Demek oluyor ki, her İslâm dünyada huzur bulamadığı gibi, inanmayanlar da sıkıntıya, dünya cehennemine düşmüyor. Bunun apaçık sebebi, yine şu ayetle apaçık cevap veriyor: “Mademki sizi bu âleme beni bilesiniz, hem de imtihan için getirdim, bazınızı bazınızla imtihan ederiz”. Demek ki ALLAH, Peygamber ve mahşere inanmayanlara dünyada bol bol veririz ama elbette hesap günü sorarız diyor.
     İşte bu ayeti bilemeyenler, bu tip imanı olmayanların dünya cennetinde yaşadıklarını görüp şüphelere düşerler oysa ALLAH onları da imtihan etmektedir ve yukarıda yazdık, kendi işine bak, ALLAH’ın işine karışma, ALLAH herkesi çok çok daha iyi biliyor.
     İnsanların yanıldığı nokta, indirilen Kitabın muhteviyatını hiç bilmemeleridir. Ve pek çok bilginim diye geçinip sözde halka din bilgisi veren, az bilgili kimselerdir.
     İnsanların pek çoğu kıyamete inansa bile sorgu suale karşı hiç bilgileri yok, kimisi kalbim temiz, kimisi ben ALLAH’ı tanıyorum diyor, kimisi ibadetin cahiller için emredilmiş olduğunu söylüyor, yüzlerce ahkâm. Eğer Kur’an’ın ne dediğini bilseler, bir tek dilenci bulamazsın, herkes zekâtını vermek için pazarlamacılar misali ellerinde çanta, kapı kapı dolaşırdı. Yasaklanmış her kapı kapanırdı, şunu çok iyi bilelim ki Kur’an-ı Kerim’in her harfi dahi Yaratan’ın sözüdür ancak o yüce Kitabı ne çare okuyup okuyup ve ne dediğini bilmeden ölülerin ruhuna üflemek iman etmiş olunuyor. Oysa ALLAH’ın bizden istediği nedir? Her an ALLAH ile yan yana olduğuna inanıp ne yaparsan yap O’nun gördüğünü bilmek, ona göre hareket etmek, işte bu kadarcıkla dahi insana hem bu dünyada, hem kıyamette zahmet, meşakkat yoktur.
     Oysa dinin yolları ve ALLAH bilgisini bellemek su içmekten kolaydır, ALLAH her şeyde kolaylık halk etmiştir, işi yokuşa sürüp zorluklar yaratanlar kıyamet günü hesaba çekilecektir, her ne yaparsa insan ancak kendi nefsine yapar. Bu yazılarda pek çok şeyin yapılmasındaki zararları ve kârları anlatmış bulunuyoruz. İnsan olarak doğan, insan olarak yaşayıp insan olarak ölmesini bilmeli ve insan denilince neyi anlatıyor öğrenip ona göre yaşamalı. İnsan, insanlığını bilirse ALLAH’ını da bilir, ALLAH’ını bilen kıyamete inanır ve o gün neler olacağını yaşarken bilirse kendini oraya göre hazır eder.
     Bu hazırlığın nasıl yapılacağı yüce Kitap’ta inceden inceye yazılmıştır. Biz de bu yazdıklarımızı onun ışığında kaleme aldık. Ne zavallı insanlar görür, onlarla konuşuruz, pek çokları, “Ben namaz kılar, oruç tutarım buna rağmen şöyle iyi bir günüm geçmiyor, her sıkıntı beni buluyor, elin oğlu meyhaneden çıkmaz, bakırı tutuyor altın oluyor, anlayamadım doğrusu” gibi sözlerle ne hâle düştüğünü bilebilse? Neden mi? İşte bu kişi ALLAH’ı layığı ile bilmiyor, başına gelen her fenalığı hep başkalarından biliyor. Oysaki yüce Rabbimiz adaletin ta kendisi, O’nun izni olmadan kimse kimseye zerre kadar bir kötülük yapamaz.
     Evvela, namazı niçin kıldığını, orucu niçin tuttuğunu bilmiyor, sanki yüce ALLAH ona, “namaz kıl, oruç tut, ben senin her istediğini vereyim” mi demiş? ALLAH, kullarıyla pazarlık mı yapmış, kime sitem ediyorsun, zavallı. Her ne ararsan kendinde ara, bu gibi sözler deli sözleridir hem sen kıyamete ister inan, ister inanma. Tekâsür’ü oku da öyle gel yanıma, eğer anlayabiliyorsan.
     Yüce Mevlâ’mdan ayrıca bu yazıları okuyan kimselerden razı olmasını niyaz ederim. Amin.


SEN
Sen deseler padişaha
Kızar köpürür adeta
Senlik yakışır ALLAH’a
Çünkü teksin ALLAH’ım sen

Mekândan münezzehsin sen
Her sıfattan tenzihsin sen
Hem her şeyden nezihsin sen
Birsin teksin eşsizsin sen

Yoku var edersin sen
Varı yok edersin sen
Duyar görürsün sen
Her saklıyı bilirsin sen

Diriyi öldürürsün sen
Ölüyü diriltirsin sen
Ağlatır güldürürsün sen
Küçültür büyültürsün sen

Sen çok güzelsin sen
Sevdiğini üzersin sen
Gönüllerde gezersin sen
Çirkinleri bezersin sen

Ne evvelin ne de sonun
Ne enin var ne de boyun
Ne kilon var ne de tonun
Ölçülere sığmazsın sen

Ne acıkır ne susarsın
Ne oturur ne kalkarsın
Ne uyursun ne yatarsın
Bilemedim nicesin sen

İşin gücün merhamettir
Âlemlere hep rahmettir
İsyanlara sabretmektir
Evrahimi (?) Rahmansın sen

Ne ninen var ne de deden
Ne baban var ne de annen
Doğurmadın olsun beben
Doğrulmadın doğmadın sen


SEVGİ
Yüce Mevlâ bize der ki
Ben yarattım sevginizi
Önce beni seviniz ki
Sonra sevin annenizi

ALLAH’ı sev kendini sev
Anneni sev babanı sev
Hısım akrabanı sev
Bayrağı sev vatanı sev

Sev kârını zararını
Sev her şeyin kararını
Sev kışını baharını
Sev taşını toprağını

Sev işini yorulmazsın
Sev aşını aç kalmazsın
Sev ne varsa daralmazsın
Sev kanaati zorlanmazsın

Sev göreni görmeyeni
Sev bileni bilmeyeni
Sev öğreteni öğreneni
Sev alıp da vermeyeni

Sev gel seni kayıranı
Sev gel seni doyuranı
Sev gel seni doğuranı
Ecel gelip çağıranı

Sevilmedin tadına
Doyum olmaz inan bana
Seviyorum dese sana
Kanın kaynar hemen ona

Sevmek kadar güzel bir şey
Sevilecek daha çok şey
Bir araya gelsin dersen
ALLAH sevgisinde her şey.


SAÇABİLSEM
Yüce Rabbim izin verse
Şu âlemde neyim varsa
Bir tek kuruşum da kalsa
Muhtaçlara saçabilsem

Yemesem de içmesem de
Kanatlanıp uçmasam da
Sıratından geçmesem de
Cimrilikten geçebilsem

Muammer sararsan solsan
Bir don bir gömlek ile kalsan
Sıddık Bekir gibi olsan
Günahlardan kopabilsen.


BELİN BÜKÜLÜR
Rabbinden ayrılan kılamaz namaz
Duyar da ezanı içi burkulur
Münkir münafıktır ALLAH tanımaz
Huzuru mahşerde boynu burkulur

Bırak gel inkârı azı ve çoku
Açıver Kur’an’ı bir ayet oku
Şu paslı kalbine imanı doku
Aflara uğrarsın günah dökülür

Kurtaramaz seni azın ve çoğun
Helâle yaklaş da haramdan sakın
Ölüm kurtuluş zannetme sakın
Organların teker teker dökülür

Muammer ne olur gel biraz düşün
Öne bak sonunu gel gör bu işin
Göremez olur gözün kırılır dişin
Daralır kalbin belin bükülür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder