Elbette öğretti ve her şeyi “Esmâ-i Hüsnâ” ile, güzel
isimleri ile öğretti. Örneğin, “EL CEBBÂR”. Sen ALLAH’ı unutursan O, bu ismini
sana niçin belletir. Sen beni unutursan, ben, seni, beni hatırlamaya, hem de
gözyaşlarını akıtarak, gâh feryat ederek, gâh sessiz sessiz, ALLAH’IM-RABBİM-MEVLÂ’M
demeye mecbur ederim. Cebrederim zira ben bir gün beni unutanlara karşı bu
ismimi önceden tanıtırım. Çünkü ben hiçbir kuluma önceden haber etmeden ceza verici
değilim. Çok, pek çok sabırlıyım ama her şeyin bir önü bir de sonu olduğu gibi “SABRIN”
da elbette bir haddi vardır, öyle olmamış olsaydı bu âlemlerin nizamı
bozulurdu. Her insan ve hayvan kendi kendine hür olsaydı en ufak karıncalar,
dünyada insan kalmaz, yer tüketirlerdi. Bitkiler de bir kumanda altında.
Örneğin, şu dere kenarına dikilen bir kavak fidanı büyür, uzar, kavak olur
ancak bir hadde kadar uzar. Hiç ona, dur yeter diyen biri olmazsa durur mu?
İnsan da, hayvan da böyle değil mi? Demek oluyor ki hiçbir zaman, hiçbir an
ALLAH’ı unutmamak icap eder. Mecbursun zaten sen O’nu unutsan bile O seni
unutur mu? Sen, O’nun mülkü içindesin. O’na saygı ve sevgiyle secde etmek
zorundasın. Kurtuluş, İslâm yani teslim olmaktadır. Ancak “ben sana teslimim”
demek kurtarmaz, nefsinle O’nun emirlerine uymak gerek. Şimdi düşünelim ALLAH
niçin “ben sizi bana ibadet edesiniz diye yarattım” diyor. Evvela ibadet nedir
onu bilelim. Kısaca şu: ALLAH’ın emirlerine eksiksiz ve seve seve uymaktır. Ne
var ki acaba bu ibadet emri yalnız insanlara mı? Kur’an’a bakınca yerde gökte
ne varsa ALLAH’a zikir eder. Demek ki bütün hayvanlar, bitkiler, melekler,
cinler, dağlar, taşlar, denizler, güneşler, aylar, yıldızlar hep ALLAH’ı
anarlar, ne derler, “ALLAHU EKBER” derler. Ancak her birinin ibadet şekilleri
de kendi yaratılış biçimlerine göre değişiktir. Bunu da yine Kur’an’dan
anlıyoruz. “Ya Muhammed, ağaçlar secde ederler sen onların bu hâllerini
gölgelerinden anlarsın”, demek ağacın gölgesi Hz. Peygamber’e bir şeyler
gösteriyor. Şimdi ibadete gelelim, nasıl edelim ki yüce Rabbimizin hoşuna
gidelim? Yalnız yüce Rabbimiz değil, insanlar arasında da sevilmenin tek yolu
nedir, onu öğrenelim. Şunu iyice bilelim ki ortada iki şey var; hoşa giden,
hoşa gitmeyen veya sevilen, sevilmeyen veya beğenilen, beğenilmeyen veya kâr
getiren, kâr getirmeyen. İlk önce hangisinden başlayalım? Bana kalırsa, huzur-u
İlahî’ye çıkmak için pisliklerden arınmak gerek. Nasıl ki abdestsiz namaza
durulmaz, durulmaz elbet, haydi dur da görelim, duramazsın. Önce temizlen sonra
gel. Bunun için ortada şu iki şeyin hangisine önce bakacağız? ALLAH’ın hoşuna
gidenlere mi yoksa O’nun hoşuna gitmeyenlere mi? Evvela O’nun hoşuna
gitmeyenlere, örneğin O’nun en çok kızdığı nedir? Elbette kendine eş olmaktır,
gurur, benlik, bencillik. Yüce Mevlâ bu istenmeyeni Lokman Hekim aracılığı ile
ne güzel anlatıyor. Lokman, oğluna, “oğlum yolda yürür iken başını göklere
uzatma, arş-ı âlâ’ya eremezsin, ayağını yerlere sert vurma, yeri delemezsin,
naralar atarak konuşma, bu konuşma ancak eşeklere yakışır” der. Bu sözlerin
özeti kibirdir ki ALLAH bu gibi büyüklenenleri sevmez, onun için bu hâli bilen
İslâm, ALLAH’ın karşısında rükû eder eğilir hatta bununla da yetinmeyip yerle
bir hâle gelir, yüzünü yerlere sürer, “SECDE” eder de, sensin sensin der ağlar
bile. Peki bunu anladık, ALLAH’ın sevmediği ilk şey kibir, bencillik, daha
neler var? Elbette daha pek çok şey var. Adam öldürmek, askerden kaçmak, sarhoş
olmak, kumar oynamak, yalan, iftira, tezvir, zan, sirkat, zina, kat kat faiz,
içi başka dışı başka olmak, yetim malı ve kul hakkı, cimrilik, müsriflik,
atalet, gıybet, hırs, başkalarının malında mülkünde, ırz ve namusunda gözü
olmak, büyü, fal, hatır kırmak, isteyene varsa yok demek, yaratılanı beğenmemek
ve daha pek çok şey var. ALLAH’ın sevmediği şeylerden uzak kalarak, kirlenmeden
ALLAH’ın huzuruna O’nun sevdiği şeyler için çıkmak “İBADET”tir.
Niçin önce O’nun sevmediği şeyleri öğreniyoruz? Örneğin, sen O’nun
sevdiği şeylerin başında gelen şu “NAMAZ”ı ele al, bir milyon rekât namaz kıl
ama şu yetimin de malını ye. Hele bir düşün, sen namazı yetim malı yemek için
mi kılıyorsun yoksa yetimin malını yememek için mi namaz kılıyorsun! Düşün bir
kere de cevap ver.
ALLAH, bizi niçin yarattı? “Bana ibadet edin” diye.
İki kişi evlenir, karı koca olur ama şu çiftler üç ay, şu
çiftler üç yıl, beş yıl, on yıl, en nihayet bu beraberlik biter. Her gün kavga,
her gün çıngar, dayak, yaralama, cinayet. Neden acaba? Kadın olsun, erkek olsun,
yanlış yolun yolcuları olurlar da ondan. Her ikisi de karşısındakinin hoşuna
giden şeyleri yapar, oysaki önce hoşa gidenleri değil de hoşa gitmeyenleri
öğrenip onlardan uzak kalmalı. Örneğin kadın, kocasının hoşuna gitmeyen hiçbir
şeyi yapmamaya gayret edip nefsini o yola itmeli. Erkek de aynı yolu tutup
karısının hoşuna gitmeyeni yapmamalı. Geriye ne kalır? Her ikisi için hoşa
giden, sevilen şeyler, sevgi kalır. ALLAH’ın hoşuna gitmeyen şey insanların da
hoşuna gitmez. ALLAH ne buyuruyor:
“İllellezîne âmenû” (Bana inan ve benim yapma dediklerimi
yapmazsan geriye ne kalır). “Ve amilu es sâlihâti” (Sulh, sükûn, güzel işler
kalır).
Sen en önce nefsini terbiye et, ahlâkını yücelt, ALLAH’ın ahlâkı
ile ahlâklan. Kur’an’ı yaşa, ALLAH’ın düşmanıyla düşman ol, onlardan uzak kal,
sevme ALLAH’ın sevmediklerini de kurduğun yuvan yıkılmasın.
Konu uzadı, ALLAH’ı UNUTMA idi konu, onun için yüce Rab
namazı günde hem de iki saat arayla istiyor. Neden? Kör olası nefsine yenik
düşmeyesin için çünkü şeytan denilen o gövden, o nefsin var ya, ALLAH’la aran
açılınca seni belâlara, felâketlere sürükler de ALLAH da her olmuşu ve olacağı
bildiği için onu unutmayasın diye beş vakit emretmiş. Namaz kılmam diyen kişi,
ALLAH’a karşı bilmem ne yapmış olur. Konuyu şöyle toparlayalım, diyelim ki
başta ALLAH olmak üzere her istediğimiz kişilerle aramızın iyi olmasıyla
onlardan gelecek iyi şeylere kavuşmak için ne yapacağız? Evvelemirde onların
hoşuna giden şeylerin neler olduğunu değil de onların hoşuna gitmeyen şeyleri
öğrenip o şeylerden uzak durmak yeterlidir.
Ben burada insanların neden hoşlanıp neden hoşlanmadıklarını
yazmaya kalkarsam ömür yetmez ancak üç beş örnek vereyim. Evvela ALLAH’ın
hoşlanmadığı şeyleri öğren de kendini ALLAH’a sevdir ki her istediğine seni
eriştirsin. Kadınsan sakın kocanın yakınlarını eleştirme, kocaysan sakın
kadının yakınlarını eleştirme.
Ey analar babalar, evladınıza önce ALLAH’ı öğretin ve de
ALLAH’ın hoşuna gitmeyenleri iyice öğretin ama siz ne yapıyorsunuz, ona zorla
yedi yaşına girdi diye namazı öğretip namaza zorluyorsunuz, o, öyle an geliyor
ki namaz kılarken yelleniyor bile ve sizin korkunuzdan namaza devam ediyor. Siz
beni dinleyin de ibadetlerin en güzelini, ALLAH’ın neleri sevmediğini öğretin,
emi?
Ufak veya büyük bir çıkar uğruna bir kimsenin hoşlandığı şeyi
yapacağın zaman hele bir düşün, o şey ALLAH’ın hoşuna gitmiyorsa öl ama yapma,
bil ki ALLAH “AZİZ”dir yani hiçbir kimseye hiçbir zaman yenik düşmez, ille de
yener. Canım, ne olacak deme, ekmeğini yediğin yerden izin almadan gitme bir
yere, Yunus aleyhisselamı düşün, ALLAH’ın iznini almadan, sözümü dinlemiyorlar diye
kızıp o nahiyeyi terk etti gitti ama kendini bir kayıkta, bir de balık karnında
gördü.
Demek oluyor ki bağlı olduğun yerden izinsiz ayrılmak o yerin
hoşuna gitmez. İzin dedik de aklıma geldi, bir yere, hatta camiye bile giderken
“Rabbim iznin olursa” diye O’ndan izin iste. Gözüken şu ki her nerede kiminle
olursak olalım, ilk iş o kişilerin hoşuna giden şeyleri değil de hoşuna
gitmeyen şeyleri öğrenip ona göre hareket etmeye dikkat edelim.
Böylece ALLAH’la daima beraber oluruz ve ALLAH’ı hiç
unutmamış oluruz. Zaten o yüce Mevlâ hep benimle, bana şahdamarımdan daha yakın,
içimden geçenleri hep biliyor ve de “sizi içinizden geçenlerden hesaba
çekeceğim” diyor, ödüm kopuyor içimden geçen O’nu üzecek diye, O da bunu
bildiği için bana sevinç haberi verdi de ben de O’na şöyle hitap ediyorum:
RABBİM
Mutlu
ediyor beni - Geçeni bilmen içimden
Düşünürüm
hep seni - Düşüncem hep niçin sen
Canımın
canısın sen - Çıkma bir an içimden
Düşüncem
hep niçin sen - Sensiz Rabbim hiçim ben.
Demek ALLAH’ı, peygamberi unutma demişsem ALLAH için gerekeni
yazdım, yazdım ama biter mi? Haşa, ALLAH biterse yazılar da biter.
Önü sonu olmayan biter mi hiç?
Peygambere gelince: O, bizlere yüce ALLAH’ı tanıttı ve de
bizim için kendi canını hiçe sayıp, önünde arkasında nice insan kılığındaki
şeytana uymuş canavarlarla az mı çarpıştı, bizden ne yarar elde edecekti ki
böyle fedakârlıklara katlandı? Ey ALLAH’ın sevgili kulu ve resulü; ne büyük, ne
alicenap bir insansın sen. Ne mutlu sana ümmet olan insanlara. Yüce ALLAH
kendisi için “Beni unutmayın” dedi de ey yüce Peygamber, senin için de, seni
unutmamamız için, “ALLAH ve Melekler, Nebi’ye her an selam ederler, ey inananlar,
siz de ona selam gönderiniz” dedi.
Hem de biliyorsun, müşrikler sana, “Ya Muhammed, haydi ALLAH’ına
söyle de bize gökten taş yağdırsın” demişlerdi de yüce Mevlâ’mız ne cevap verdi:
“Ya Muhammed, sen onların arasında olduğun müddet onların başına taş yağmaz”. Bu
ne demek? Biz ümmetin seni her gün yâd ederek anıyorsak sen aramızda
yaşıyorsun. Sana her gün beş vakit Salatı Selam göndererek seni anıyoruz, böylece
seni nasıl unuturuz ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder