31 Ağustos 2012 Cuma

HİÇ KİMSEYİ KINAMA

     Kınanmak, tenkit edilmek, ayıplanmak aslında bir ikaz kamçısıdır, ama insanların pek çoğu kınanmayı sevmez. Yüce ALLAH da pek hoşlanmaz. Meleklerden HÂRÛT ile MÂRÛT, insanları kınadılar da Tanrı onlara ceza verdi. İnsan melek değil, insanda haris bir nefis var ki şeytanı bile günaha sokar. Nefis terbiye edilmedikçe daima hırslı, daima gözü doymaz olmakla beraber her fırsatta yapmayacağı kötülük yoktur. Nefsine yenik düşen insanda ilk belirtilerin öncüsü “KİBİR” gelir, inancı yok denecek kadar azdır. Burnu yere düşse almaz, nefsine yenik olan kişi tembeldir. Tufeyli yaşamayı sever, yasaklanmış her yere girer, menfaati için yapmayacağı hâl ve hareket yoktur, nefsine hâkim olamayan kişiler birbirlerini bulur ve ilk zararları yine kendilerine kendilerinden gelir. Yüce ALLAH onlara hitaben, “Biz size bir şey yapmıyoruz ancak siz kendi kendinize yapıyorsunuz” buyurur.
     ALLAH indinde de kınamak, sanki ALLAH onu görmüyormuş gibi, “şuna bak zaten yürüyüşünde hayır yok, şuna bak namaz kılmıyor, şuna bak oruç tutmuyor, hâli vakti yerinde ama Hac etmiyor” gibi sözler ALLAH’ı haberdar ediyormuşçasına kınamalardır. Meâric suresinin 23’üncü ayeti ve 34’üncü ayeti, “Bu güzel namazlarınızı muhafaza ediniz” der. Orucun korunmasını çocuklar da bilir, bir susam tanesi orucu bozar, ama namazı ne yok eder? İşte, camiden çıkarken, şuna bak namaz kılmıyor demekle kendi namazını uçurduğunun farkında mısın? Yûnus suresi ayet 100’de, “ALLAH’ın izni yoksa kimse mümin olamaz” yazısı var. Yüce ALLAH sana izin vermiş ve sen de namazın ne olduğuna inanmış olarak kıldın. Sen niye onu bunu namaz kılmıyor diye hem de yüce ALLAH’ın huzurunda kınıyorsun? Senin için en uygun olan hareket, “Ya Rab, bana izin verdin, hidayete eriştirdin, çok çok şükürler sana, şu kuluna da izin ver, onu da hidayete eriştir, o da sana secde, rükû etsin, böylece yurdumda sana secde edenler çoğalsın” diye dua et ki senin namazın arş-ı âlâ’ya uçsun da defteri kebire yazılsın. Kınamanın pek çok çeşidi vardır. Örneğin, “ben onun yerinde olsam şöyle eder, böyle yaparım” demek, oysaki insan sakal tıraşı olur da sakalına çıkma artık dese sakal onu dinlemez yine çıkar, kişi kendi sakalına söz dinletemezken onun yerinde olsam der durur. Bu ise, haşa, ALLAH’ın işine karışmaktır. Elbette yüce Yaratan’ın işine buruncuğunu sokmasın diye “ALLAH’ın hikmetinde sual olmaz” denilmiştir. Elbette bu tip insanların camilerden, ibadetlerden uzak kalmamalarının da bir sebebi vardır. Can gözü açık olan ve camiden çıkan kişi namaz kılmayan görünce yüce ALLAH’ın kendisine gösterdiği bu fırsatı hiç kaçırmaz da ibadetlerin en güzeli olan ve başkalarının hayrına ALLAH’a niyaz etmeyi ve hemen sıcağı sıcağına dilemeyi bir görev bilir ve bu suretle ALLAH indinde namazı kabul olur, duası da, o kişi secdeye yönelir. Her adımda bin sınav var. Hayatta kazanmak kolay ama muhafazası zor. Kazanılan iyi şeylerin muhafazası için ilk iş ALLAH’tan yardım istemektir. İnsan kendi kendine hiçbir şeye hâkim de değildir. Her işte ille de ALLAH’ın yardımına ihtiyaç vardır. İnsan eksiktir, eksiğini tamamlaması için her fırsatta dualarında “Ya İlahî, haramdan, zinadan, haset ve fesatlanmaktan, yalandan, riyadan, gıybet etmekten, alay ve kınamaktan, zan etmekten sana sığınırım, bana daima yardımcı ol, beni nefsime uydurma, kendi kendimi günaha sokmaktan sana sığınırım Ya Rab” demelidir. Yüce Peygamber daima “Ya İlahî, benim elimi bir an bile bırakma zira yolumu şaşırırım” diye dua ederken biz ne oluruz ki kendimizden, nefsimizden emin olalım? Özetle, kimseyi kınamamalı, ALLAH herkesin önünü de sonunu da görüp dururken şu kişi için şuna bak şöyle yapıyor, bu kişi böyle yapıyor demenin âlemi var mı?
     İnsanlar kınanmayı sevmezler. Hele büyükler, küçükler tarafından kınanmadan ötürü ateş kesilirler. Karı koca arasında da hoşa gitmez, mademki hoşa gitmiyor biz de bu hoşa gitmeyeni yapmamalıyız. En güzeli, sözle değil de hareketlerimizle ima etme yoluna gitmeli, oysaki insan yüz kusur işler, birini göremez ama el âlem kusurların yüzünü de görür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder