31 Ağustos 2012 Cuma

FELÇ-SAKAT OLMUŞLAR İÇİN KİM BİLİR NE ETTİ Kİ ALLAH BÖYLE YAPMIŞ DEME

     Her ne edersen et ama yeter ki yüce Rabbinden utan ve kork da O’nun işine karışma. Yukardan beri yüce ALLAH’ın şu sözünü defalarca yazdık: “Biz size bir şey yapmıyoruz, siz kendi kendinize yapıyorsunuz” ve de her istenen veya istenmeyen şeyin oluşmasında bir “NEDEN” var dedik. Yüce ALLAH’ın şu “EsmÂ-İ Hüsnâ”sını iyice tetkik et, araştır, her ismin neyi haber verdiğini öğren, kendisine sor, o öğretir, çünkü yukarıda demiştik, “ilim öğrenmek isteyeni çevirme” (Duhâ suresinde) dedi, kendisi senin öğrenmek istediğini çevirir mi? Etrafımıza bir bakalım, şu yaratık şeyler hep aynı mı? İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, şu kedi? Bir ayağı kırık sokakta, belki de aç. Oradan yüzün üstünde insan geçiyor, acaba hangisi şu biçare kediyle ilgileniyor? Ama bir de şu evin penceresinden dışarı bakan kediyi gör, kahvaltısı yaptırılmış, yüzü gözü yunmuş, tüyleri taranmış. Şu beygire bir bak, kilolarca yüklü arabayı çekmek için nasıl zorlanıyor, onu bu zora iten insan, ata sormuyor bile, bildiği tek şey elindeki kamçıyı şak şak vurmak, zaten at arabayı kamçının korkusunda çekip götürüyor ya. İnsan aç kalmamak için çalışıyor ya, yine şu yol kenarında açan papatya herkesin ayağının altında, her an birisi onu ezecek gibi ama bir de şu cama konan saksıdakine bak, suyu gübresi verilmiş. Arabanın atını söyledik de şu kesme şekerle beslenen Arap atını unuttuk, şimdi aklımıza geldi. Her yeri bıngıl bıngıl, seyisi, baytarı, üşümesin diye geceden giysisi, nalları, tımarı en güzel gıdaları.
     Elbette insan da yaratık, elbette onların da aralarında farklar var. Hangisi diğerine tıpatıp benziyor? Benzemez, benzemiş olsa hayat bir anda durur. Bu nedenleri iyice açmaya kalksak ne defter yeter, ne kalem. Şimdi soruyorum; şu felç olmuş kişi için kim bilir ne yaptı ki ALLAH onu felç yaptı diyorsun da, neden şu ayağı kırık kedi ya da her an ezilmekten korkan papatya veya şu kaburgaları fırlamış kilolarca yükü zorla çekmeye çalışan üstelik kamçı yiyen at için kim bilir ne yaptı da böyle etti ALLAH demiyorsun? İnsanı görüyor, onun için söyleniyorsun? Ne oldu, neden sustun? Bilmediğin bir şey için ahkâm kesme, Kur’an’ı oku da kâinatta olan şeylerin nedenlerini öğren. Bunun için “Esmâ-İ Hüsn” nedir önce onu öğren, öyle doksan dokuz adet olan tespihle bu güzel isimleri çekmekle bir şey elde edemezsin. Cevizi kır da içinden çıkanı ye, asıl ceviz o. “El Kadir”, o isimlerin tek biri, bunun ne mânâ taşıdığını iyice bil, sonra ona buna kim bilir diyorsun. Yine o güzel isimlerden “El Alim”, bilmediğini öğretsin. Ağzından çıkan “kim bilir” sözü sana bu ismiyle cevap veriyor, ben sana ne dedim, kendisine sor demedim mi? Sen farkında bile değilsin, senin ağzından çıkana, “kim bilir” soruna O, “El Alim” (ben bilirim) dedi, ama sen Esmâ-i Hüsnâ’yı ya hiç duymadın, ya duydun, duyduğun yerde kaldı, ya da merak ettin, tespihle çektin ama içeriğine girip bu güzelim isimlerin ne demek istediğini merak edip araştırmadın, bir bilene sormadın. İşte o hasta, o felçli, o sakat kişiler için söz ediyorsun, ben sana ucundan da olsa nedenlerden azıcık açıklayayım. Yeni doğan bir bebek kör doğuyor, dünyada pek çok böyle. Hatta kırk yaşına gelince sorarlar, anadan doğma mı, sonradan olma mı diye. Peki sor bakalım, bu kim bilir ne yaptı da ALLAH böyle kör etti? Bu soruda mantık var mı, bu bebek ana karnında henüz bir ceninken ne yaptı dersin? Bahçelerden erik mi çaldı, yoksa şu meyhanede kafayı çekti de nara mı attı? Yoksa hangi yetimin malını yedi, anasını mı dövdü, babasını mı sövdü, kime yalancı şahitliği etti, yoksa, haşa, ALLAH yok mu dedi? Dedik ya, nedenleri saymaya imkân yok ki.
     Her kulak bu sırrı ilahîye tahammül edemez. Her dişi morfinle çekmezlerdi, eskiden berberler çekerdi, acı duysa da susardı ama öteki kişi cıyak cıyak bağırırdı. Her can bir değil. Hazreti Ali’nin kardeşinin bayrağı taşıyan kolunu bir vuruşta uçurdular ama o öteki eli ile koluna değil de bayrağa sarıldı yere düşmesin diye. Şu örnek sözlerden bir şey anlayabiliyorsan dinle, dinlemek farzdır. Yüce ALLAH Kur’an’ında “susun ve dinleyin, dinleyin ki acınmışlardan olasınız” dedi.
     Sen nasıl şu yatalak olanı görüyorsan, o penceredeki saksı içinde suyu gübresi verilen çiçek de, o yolun kenarındaki her an ezilme tehlikesi içinde yaşamaya çalışan papatyayı görüyor ve de yine o camdan aşağı bakan hanımın beyaz, kahvaltısı yaptırılmış, adı Pamuk olan ve her eza ve cefadan korunan kedisi de yol kenarında bir ayağı havadaki kediyi görüyor. Arabaya koşulan beygir de kesme şekerle beslenen at tarafından görülüyor.
     “Ben sizi bana tapınız diye yarattım. Beni tanıyın, ben sizin yaratanınız ALLAH’ım, Rabbinizim ve sizi her an imtihana çekeceğim, haberiniz olsun” demedim mi?
     Dedin Rabbim, dedin, affet beni, unuttum aklımda iken yazayım, ben niçin kedi, at, papatya bunları örnek aldım? Kur’an’da, “yerde gökte ne varsa ALLAH’ı zikrederler, siz de ey inananlar, O’nu, O’nun güzel isimleriyle anınız” der. Öyle olunca bunlar at, papatya, kedi elbette tüm yaratıklar, denizler, balıklar, kurt, kuş ne varsa hep ALLAH’ı andıkları gibi, onlar da insanlara hayatları boyunca bir şeyler söylemekte ama o kulak varsa zavallı insanda. Hani, Kur’an’da bir ayet var, “Biz emaneti yerlere, göklere, denizlere verdik, kabul etmediler ama zavallı insan kabul etti de hüsrana uğradı”.
     Demek insan zavallı, elbette zavallı, zavallı olmamış olsa “kim bilir şu ne yaptı da felç oldu” der mi? Niçin dedi cahil, “ikra” emrini okumadı veya bir bilene sormadı. Canım, ALLAH gözükür mü deme, aç Kur’an’ı da gör veya camilere gir de sor oradaki müezzine, şu ne yazıyor diye, ALLAH diyecek ve sen de göreceksin. İşte, o ismi yazılı ulu Yaratan, “hem bana ibadet ediniz hem de yaratılmış ne varsa ibretle tetkik edin, düşünün” dedi. Ve de her ne oluyorsa bir sebebe mebni oluyor, düşün bul, benden yardım dile, acaba şu kişiye felç gelmişse o bir suç mu işledi? Şimdi bu soruyu Kur’an’ın ışığında aydınlığa çıkaralım.
     Görüyoruz ki Yaratan, kâinatta her oluşa bir sebep yaratmış ancak kendisi de o sebeplerin arkasına gizlenmiş. Hayır işler işlenirse ille de sonu iyi olur; kötü işler işlenirse ille de sonu fena olur. Ne var ki yüce Yaratan bu sebeplerin her ikisinin de neler olduğunu ve sebeplerin ne getireceğini de hiç saklamadan açıkça bildirmiş. Bu bilgileri özet olarak işte o güzel isimlerinin içinde yazmış ve “Ey inananlar, siz de ALLAH’ı güzel isimleriyle anınız” emrini vermiş. Ceza veririm, mükâfat veririm, affederim, korurum, doyururum, yaratırım, öldürürüm, hasta sakat ederim, sağlık veririm, zengin ederim, fakir ederim, hülasa, yaratılanlara ne gerekliyse her şeyin kendi elinde olduğunu haber vermiş. Bu güzel isimlerini, değeri asla biçilemeyen Esmâ-i Hüsnâ’da bildirmiş ve de her işi ve fena netice verecek sebepleri yasalarla zapturapta almış, her kim bu yasalara uyarsa sevinir, uymazsa ağlar.
     Şunu iyice bil ki her yatalak olan kişi ille de günahkâr değildir, Yahya peygamberin başını kestiler, İbrahim peygamberi ateşe attılar, Ayşe validemize çok çirkin iftiralar attılar, bunlar günah mı işlediler? Elbette hayır, yüce ALLAH bunları diğer kişilere ders için feda etti, görün ki her başına istenmeyen bir olay verilenler günahkâr değil, belki de ALLAH’ın en çok sevdiği kullarıdırlar. Dışarıdan hüküm yürütmeyin, “Ya İlahî, beni de böyle sakat edebilirdin, çok şükür sana ki ben sapasağlamım deyin de hemen sadaka verin, bana böylece yakarın ki bu hareketiniz bana sizin bir çeşit ibadetinizdir”.
     Senin yüce Kitabın Kur’an’da -ki bize hem soruları hem cevapları ne güzel haber veriyor- en bariz söz olan “azabım ansızın gelir”, işte şu üç kelimeye ah bir inanabilsek. Nefsimizden yakamızı kurtaramıyoruz, şu giden ölüyü görüyor da kendimize ölümün gelmeyeceğini zannediyoruz, oysaki sen bize Nûr suresinde, “zannetmeyin” dedin.
     Söz uzadı, özetleyelim de bu konu burada bitsin.
     1- Bu felçli kişi, Hz. İsa'nın dediği gibi, ders için, diğer kişilere ibret olsun diye, sevilen bir kul olduğu hâlde böyle yatalak, kör, topal oldu.
     2- Yasak olan içki, kumar, sigara gibi şeyleri hem şu, hem bu söylediği, hem hekim ikaz ettiği hâlde inadı yüzünden kulağını tıkadı. Elbette yüce ALLAH, sen benim ikazımı dinlemezsen ben de seni cezalandırayım da uzun zaman beni gözyaşlarınla an, affet Rabbim diye en az yedi yıl bu yatakta kal der ve cezalandırır.
     3- Bu suretle hem günahsız kişiyi yatırır hem günahlıyı ki, imtihan bu, görenler şaşırsın da uluorta söz edip imtihanı kaybetsinler için.
     Bu üç şık, aman bizi aldatıp ahkâma itmesin. Hani, haramiler bir zenginle bir fakiri yakalamışlar, haramilerin başı emir verip “kesin şu herifin başını” deyince o zavallı fakir, “aman ağam bende bir metelik yok, bu kişi asıl zengin, yanlış iş etmeyin” demiş. Haramilerin başı, “ben biliyorum para hanginizde, o senin kesildiğini görürse bizi hiç uğraştırmaz, paranın yerini söyler ne çare ki yapılacak ilk şey” demiş. Böylece felçli sakat birini görünce, kim bilir ne etti de ALLAH böyle etti demeyip hemen iki rekât namaz kılıp, “Yarabbi sana hamdolsun ki beni böyle yapmamışsın, sana şükürler olsun, ona zahmet verme, sen her şeye kadirsin” demeli ve sadaka vermeli ancak tıp yasasına aykırı içki, kumar, sigarayı da hemen terk etmeli, tövbe etmeli çünkü o gün o yatalağı sana ALLAH haber verdi veya gösterdi, sen de böyle olursun dedi.
     Bunu böyle bil, henüz yatacağın yatak yapılmadan yola gel. Şu kötü alışkanlığını ALLAH’a sığın, terk et.
     Çok dikkat edelim, ALLAH’ın hoşuna gitmeyen hiçbir şeyi yapmayalım. En başta kibir, alay etme, kınama, kendinden emin olma, israf, cimrilik, hiçbiri ALLAH’ın hoşuna gitmez. Ve de emirlere uymayı, yasalara boyun eğmeyi emreder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder